Nedir 14 X 8000?
Bugün yer küre üzerinde bulunan 8000 metreden yüksek 14 adet dağın zirvelerinin hepsine ulaşmayı kendine hedef koyan ülkemizin kıdemli yüksek irtifa tırmanıcısı Tunç Fındık’ın bu projesine bulduğu isim 14 X 8000.
Tunç’un başlangıç verdiği bu projesi dünya yüksek irtifa dağcılığındaki en zorlu ve en prestijli işlerden birisi. Tek bir sekiz binlik tırmanış bile insanoğlunun fizyolojik, psikolojik sınırlarının çok ciddi anlamda zorlarken ve dağcılık adına dev risk porsiyonlarını göğüslemeyi gerektirirken, dünyadaki tüm 8000’lik dağları tırmanma projesi gerçek anlamda bir dağcılık maratonu. Tam manası ile ise bir yüksek irtifa dağcılığı maratonu da diyebiliriz.
Dünyadaki 14 adet 8000 metre üzeri dağların hepsi Himalaya sıradağları üzerinde, Pakistan, Tibet, Çin ve Nepal arasında dağılmış durumda.
1920’lerden başlayarak özellikle de iki büyük dünya savaşı arasında sürekli denemelere sahne olan bu 8000’lik devlerden, ilk olarak Annapurna dağı, II. Dünya Savaşından sonra 1950 senesinde, elit Fransız dağ rehberleri ve dağcılarından oluşan güçlü bir ekip tarafından fethedildi. 8000’liklerin ve haliyle tüm dünyadaki dağların en yükseği olan Everest ise 1953 yılında Yeni Zelanda asıllı İngiliz Sir Edmund Hillary ve Nepalli Tenzing Norgay’ın zirveye ulaşması ile ilk kez tırmanılabildi. Bu tırmanışların, ilk fetihlerin hikayeleri, döneme yön veren etik tartışmaları buraya sığdıramayacağımız kadar uzun ayrı ayrı ele alınması gereken konular.
Tek bir kişinin 14 adet 8000’lik dağların hepsine birden tırmanabilme başarısını gösterebilmesi ise ilk 8000’lik tırmanış gerçekleştikten tam 36 yıl sonra ünlü Güney Tirollü[1] dağcı Reinhold Messner tarafından başarılabildi. Messner 1960’larda başlayarak özellikle Dolomitlerde ve Batı Alplerde geliştirdiği dağcılık yeteneklerini 1970’de kardeşi Günther ile başardıkları Nanga Parbat Rupal Yüzü tırmanışı[2] ile 8000 metrelik devlere taşıdı. Bu zorlu ilk 8000’lik tırmanışın ardından inişte kardeşini ve altı adet ayak parmağını kaybeden Messner, belki de artık tam anlamıyla kaya tırmanamayacak olmasından sebep dikkatini yüksek irtifadaki 8000’lik tırmanışlara yöneltti. 1986 senesinde seriyi sonlandırarak 14 adet 8000’lik dağa tırmanmayı başaran dünya üzerindeki ilk dağcı oldu. Messner’in 16 sene içerisinde bitirdiği 14 8000’lik projesini ikinci olarak bitiren dağcı ise, son dönemlerde Messner’le bu işte yarışa giren belki de tüm zamanların en efsane yüksek irtifa tırmanıcısı olan Polonyalı sert adam Jerzy (Jurek) Kukuzcka oldu. Dönemi ve döneminin lojistik ve finansal imkanları göz önünde bulundurulduğunda inanılmaz bir hızla, sadece 9 sene içinde 14 8000’liği tırmanan Kukuzcka’nın ilk tırmanışı olan Lhotse hariç tüm çıkışlarını ya yeni rota, ya bir solo yahut bir kış tırmanışı olarak gerçekleştirdi. Ancak bu başarılarının hemen ardından 1989 senesinde o zamanlar Himalayaların çözülmemiş en büyük problemlerinden biri olan Lhotse Güney Yüzü’nün ilk çıkışını yapmaya çalışırken hayatını yitirdi.
Bugün dünyada 14 sekiz binlik projesini gerçekleştirebilmiş, 18 dağcı var, lakin tamamlayamadan hayatını yitirenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar fazla.
8000’lik devlerdeki ilk tırmanışları her birinin bu dağların ilk tırmanışları olması sebebiyle birer ekspedisyon yani keşif olarak adlandırmak yanlış olmaz. Bu ilk tırmanışlardan bu yana gün geçtikçe yüksek irtifada alpin stil tırmanış denemelerinde inanılmaz bir artış var. Birçok dağcı yüksek irtifada, dağı fethetmeye yönelik geleneksel taktiklerle bezeli ekspedisyon stili yüksek irtifa dağcılığı terk ederek kökünü Alplerden ve oradaki tırmanış tarzından alan bu stile yöneliyor. Sahip olduğu inanılmaz sportif zorlukların yanında, alpin stil yüksek irtifa denemeleri günümüzde türünün belki de en prestijli tırmanışları. 1970 yılında Reinhold Messner ve o dönemki partneri Peter Habeler, Gasherbrum I zirvesinin (Hidden Peak) alpin tarz çıkışını yaptıktan bu yana, Himalaya dağcılığı bu alanda buraya sığdıramayacağım kadar çok ve dudak uçuklatacak başarıya sahne oldu.
Türkiye’de 8000 metre üstü yüksek irtifa tırmanışları serisi ise 1995 senesinde Nasuh Mahruki’nin gerçekleştirdiği Everest tırmanışı ile başladı. Uzun yıllar ise bu alanda sadece iki öncü isim vardı Türkiye’de, Nasuh Mahruki ve Uğur Uluocak. Bu isimler uzun yıllar Türkiye’de kayıtlı 8000’lik tırmanış gerçekleştirmiş iki kişi olarak durdu. Sonrasında bu iki isme Tunç Fındık da eklendi. Son senelerde ise özellikle ORDOS’un ekip olarak kotardığı 8000 metrelik Gasherbrum I ve Everest Ekspedisyonları sonrasında 8000’lik tırmanış başarısı gösterebilmiş dağcı sayımız ciddi anlamda artış gösterdi.
Sevgili Tunç Fındık’a devam eden 14 sekiz binlik projesi ile geçtiğimiz aylarda sonlandırdığı ve malesef olumsuz hava ve kar koşulları yüzünden zirve ile sonuçlanmayan K2, Gasherbrum I-II tırmanışları ile ilgili merak ettiğimiz bazı soruları yönelttik ve kendisi de bizi kırmayarak sorularımızı cevapladı. Kendisine çok teşekkür ediyor ve bu röportajı beğeninize sunuyoruz.
Aykut Türem
tirmanis.org @ 2009
Not: Röportajda kullanılan tüm fotoğraflar Tunç Fındık arşivine aittir. Röportajın yayınlanmasındaki yardımları için sevgili Pınar Kavak'a teşekkürler...
Sorular:
1) 1970’lerden itibaren sahneye çıkan yeni kuşak yüksek irtifa tırmanıcılarının ortak özelliklerinden birisi olarak yüksek irtifaya gitmeden önce çok zorlu Alpin tırmanışları gerçekleştirmeleri ve teknik ustalıklarının mükemmel olması gösterilebilir. Örneğin Messner Dolomitler’de, Jerzy Kukuczka Tatra ve Alpler’de önemli tırmanışlar gerçekleştirmişlerdi.
Senin tırmanış özgeçmişine baktığımızda ise özellikle Aladağlar başta olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde çok uzun bir döneme yayılmış çok yüklü bir tırmanış geçmişin ve önemli başarıların mevcut. Sekiz binlik devlerde bu deneyimlerinin faydasını görüyor musun? Bunlar 14X8000 maratonunda sana ne gibi artılar katabilir sence?
Alpin kaya-buz-miks tırmanış tekniklerine hakim olmak ve kayada, buzda iyi tırmanmak yükseklikte ciddi bir artı bence. Rakım yükseldikçe, karşılaşılan engeller de görece zorlaşıyor; düşük derecelerde teknik tırmanış bile çok sorunlu olabiliyor. Tabii ki beni karşılaştırma Messner’le, Jerzy ile :-) ama onların konumunda, alçak dağlar onlara dar geldiği için Himalaya’lara yönelmişler bence, ve zor rotalar, ilkler tabii ki onların olmuş.
Teknik tırmanış zaten kendi başına harika bir şey. Buzda, kayada yeterli olmak bir dağcı için önemli bir his... Ve de, yüksek tırmanışlarda her an her yerde bunun yararı görülebiliyor. Boşluğa ve dikliğe alışkanlık, malzemeyi etkin kullanmak, tırmanıcı alışkanlıklarının olması, becerilerin otomatik olması, dağları ve tırmanışı tanımak.. bunlar yüksek dağlardaki tırmanışlarda çok lüzumlu unsurlar ve bunlara sahip olmamak, yaşamını büyük riske atmak demektir. Örnek: 2006 yılında Lhotse’de, beraber tırmandığım 3 Sherpa dostum 8200 metrelerden dönme kararı aldılar, çok yorulmuşlardı. Ben devam etmeye karar verdim; derin karlı bir baca ve ardından mavi buzlu bir kulvarı solo tırmanıp zirveye tek vardım! Teknik tırmanış becerim olmasa bunu yapamazdım çünkü güvenebileceğim bir ip yoktu rotada, tek güvencem krampon ve buz aletiydi. Serbest çıkıp, serbest, geri geri indim.
Ayrıca, birçok 7000 ve 8000’lik dağda teknik tırmanış var. Kar, buz ve miks tırmanış ayrılmaz bir parçası bu ortamın. Kısaca, teknik tırmanış bilmek – ve deneyimli, pratiğe sahip olmak- şart.
2) Sanıyorum ülkemizde kayıtlı alpin stil 8000’lik tırmanış gerçekleştirebilmiş tek kişi, sevgili Uğur Uluocak. Ben şahsen 14x8000 maratonunda senden de alpin stil bir çıkış bekliyorum, hatta eminim bile diyebilirim. Böyle bir deneme için şimdiden bir dağ belirledin mi? Şayet belirlediysen, seçimini yönlendiren temel faktörler nelerdir?
Olabilir neden olmasın? 8000’liklerin bazıları zor ve devamlı teknik etaplar içeriyor (en kolay rotada bile) ve bu da, alpin tarzı zorlaştırıp, hızlı gidiş gelişi, etkin hareketi bazen engelliyor. Öncesinde bir 7000’lik yaparsam alpin stil 8000 olur tabii, olabileceğini biliyorum ama öncelikle uygun koşullar gerekiyor. Pakistan’daki G1 ve G2 için planım bu zaten -birine çıkınca diğerine zaten alpin stilde gideceğim belli bir şey... veya, bir sefer daha Everest’e gidersem bir ara (olabilir, kafada var, üçleyebilirim!!) öncesinde Shishapangma’ya çıkar, alpin tarzda giderim diyorum artık. 7000’lik dağlarda alpin stil yaptım, kısa surede ve tek vuruşta zirve! Mesela Baruntse’de 2008’de bunu gerçekleştirdim, o açıdan benim için çok değerlidir. 8000 için de bunun oluru var, mesela belki Shishapangma? Ama tabii dedim ya, günün sunduğu imkanlar ve ortama çok bağlı.
Alpin stil olmasa da, 8205 metrelik Cho Oyu’da, 2005 yılında, ana kamptan 13. günde zirveye, 2. kamptan direkt, oksijensiz ve sadece iki kişi, Sherpa desteksiz tırmandım.. Broad Peak’da, hiçbir destek olmadan sadece iki kişi zirveye gitmeyi denedik.. bunun gibi şeyler yaptım, o an zor gelse de, değeri sonradan anlaşılıyor.
8000’de alpin stil bir tırmanış için senin iyi hissetmen önkoşul. Gerisi çok dert değil. Bir de iyi, güvenilir bir partner çok gerekli.
3) Senin gibi tam zamanlı bir dağcının sorunlarından birisi sanıyorum her daim istediğin seviyede partner bulamamak olabilir. Yanlışım yoksa yüksek irtifada da sabitlenmiş bir partner ile tırmanmıyorsun. Peki bu senin için bir sorun yaratmıyor mu?
Aslında partner eksikliği sorun yaratıyor tabii ki... Bu zamanlarda çok kuvvetli bir Sherpa olan Dawa ile tırmanıyorum. O bana partner oldu, tabii ki farklı dil konuşmak iyi değil ama kardeş gibi oldu adam bana... Güveniyorum ona, o da bana güveniyor, teknik olarak yeterli ve becerikli, güçlü. Daha ne olsun? Tek kişi olmaya da çok alışkınım ben, nerede çokluk orada hastalık çünkü. Mesela bu yıl K2’de ekip berbattı, tek başıma gitsem daha bile iyi olurmuş! Ekibin iyiliği veya kötülüğü çok etkiliyor herşeyi.
Ben tek başıma iyiyim, hoşuma gitmiyor da değil, çok hoş bir hissiyatı var... Kararlar bana ait, canımın istediğince! Sorumluluk yok. Yanımda biri oldu mu, onun için endişe duyuyorum. Ayrıca partnerler birbirine bağlıdır, biri ne yaparsa diğeri de ona uyar, bu zorunluluk değildir ama doğrusu budur. 2004’de kimbilir kaçıncı defa Tien Shan’a, Khan Tengri’ye gittik, yanımda adamım Efecan (Aytemiz) vardı, adam bazı sebeplerden dolayı dağı sevmedi bizimki, tırmanmamaya karar verdi, haklıydı da. Benim tek gitme şansım vardı, ama onunla dönmeye karar verdim! Partner senin canındır!
Tam istediğim, 6000 ve 7000’lik teknik dağlarda kendi partnerimle tırmanmak, 8000’de görece daha kolay rotalar çıkıyorum ve orada tek veya Sherpa dostumla idare ederim. Ama teknik 6000 ve 7000- o başka bir hikaye. Zor bir etabı lider giderken ipi tutanın bildik bir el olması, moral vermesi önemli...
4) 14 tane 8000’lik dağların hepsine tırmanabilmiş 18 dağcı varken, bunu denerken ölenlerin sayısıda azımsanmayacak kadar fazla. Yahut 8000’lik dağların bazılarında ölüm oranı çok yüksek, misal Annapurna yaklaşık % 43’lük bir ölüm oranına sahip. Bu risk yüzdesi seni korkutmuyor mu?
Evet oranlar hoş değil ama olaya mantıklı yaklaşıyorum, riskleri adım adım değerlendiriyorum. Mesela Dhaulagiri de Annapurna’ya yakın bir ölüm sayısına sahip, ama dikkat ve öngörü ile gerçekleşebildi. Bir de şu var: ben bu projeyi yapacağım diye devamlı ölüm riski almak zorunda değilim ve almam da, ‘14x8000 yapacam’ diye kimseye verilmiş bir sözüm yok, sıktığı yerden bırakır, teknik 6000-7000’lere doğru devam ederim, hiç kasmam! Mesela bu sene yazın K2’den böyle döndüm. Risk vardı, dedim ki bu ekip ve bu hava, bu kar ile bu sene zirve imkanlı değil, bırakıverdim. Şimdi olmaz, bakarsın başka zaman olur!
5) Projeni sonlandırmak için belirli bir süre kısıtı koydun mu kendine?
Biterse ekime, bitmezse netekime kadar :) Aslına bakarsan ömür boyu sürecek bir olay oldu bu, her sene en az 1 adet 8000’i her şartta yaparım nasılsa. Bazılarına birden çok sefer gitmek gerekecek, bazı seneler birden çoka çıkacağım... Ama fazla da sıkmaması gerek insanın kendini, aylarca buzun soğuğun içinde sıkılmak olası- tadı kaçmasın! Tabii tam bir bilinmez yani. Ama tahminim 10 yılda biter, zaten 10 tane kaldı :).
6) Himalaya’nın zor ve teknik dağlarından birisi olarak gösterilen 7925 metrelik Gasherbrum IV (G IV) dağı 8000 metrenin üzerinde bir yüksekliğe sahip olsaydı, sence 14 8000’lik projeni ne oranda zorlaştırırdı?
Keşke o da 8000 metrelik olsaydı da çıksaydım, tabanından kaç kere gördüm onu, güzel bir doruk! Karda bata çıka Gasherbrum 2 gibi çığ tehlikesiyle dolu, kıytırık bir 8000’e çıkacağıma, aslan gibi teknik tırmanışı tercih ederim! Tabii ki proje güçleşirdi, ama çok çok enteresan olurdu bence. K2’den daha zevkli ve çekici olacağı kesin… Diyeceksin ki, 8000 m. olmasa da git G IV’e, ama hemen hemen aynı paraya maloluyor, daha ucuz değil maalesef. Bir de, Everest’in oralarda Nuptse var mesela- 7879 metre, o da güzel ve G IV benzeri bir dağ. Neden olmasın, aklımda var böyle dağlar.
7) Yüksek irtifa kadar teknik anlamda da Türkiye’deki en güçlü tırmanıcılardan birisisin. Son K2 tırmanış denemesi için yürüyerek geçtiğin Baltoro buzulunda, hemen solunda kalan Trango Kuleleri, Muztagh Kuleleri gibi Himalayaların beklide en teknik dikey maceralarına nasıl kayıtsız kalabildiğini merak ediyorum?
Bu bir ironi zaten... İnsan yüksek dağa gidince kaya tırmanmayı özlüyor (yani ben öyleyim en azından) o nedenle de döner dönmez, zayıflamış bedenle kayaya hücum ediyorum, her sefer! Efendim ben all-round (herşeyde tuzu olan) bir tırmanıcıyım ama hiçbirinde mükemmel değilim, fakat kaya tırmanmayı- en basitinden- seviyorum! Trango kuleleri ayrı bir dünya zaten- orada tırmanmayı hayal etmeyen dağcı olamaz! Mesela Great Trango’daki klasik rota hep aklımda- 55 derece buz ve 6+ kaya- 6000 metrede, 1200 metrelik bir tırmanış! İnanılmaz bir kombinasyon bence, ve bir gün Efecan ile gideceğiz diyorum! Ah o granitteki çatlaklara takoz friend takmak! Muztagh Tower vb. biraz daha Ama Dablam’ı andıran buzullu dağlar, bu tür dağlara Nepal’de tırmanmak daha iyi çünkü daha iyi organize olunabiliyor- mesela 6670 metrelik Kusum Kangguru, mesela 6856 metrelik Ama Dablam’ın klasik rota harici yüzleri, mesela 6900 metrelik Numbur... Hep teknik kaya ve buz! Gönlüm daha alçak, daha teknik dağlarda. Düşün işte, Türkiye’deki, Aladağlar’ın, Dedegöl’ün 3000’lik dağlarına bile deli oluyorum işte.
8)Senin için çok daha özel ve eskiden beri hedefin olan bir 8000’lik dağ mevcut mu? Yahut çok tırmanmak istediğin spesifik bir rota var mı?
Doğrusunu söylemem gerekirse, Everest’e, daha doğrusu, Tibet’lilerin adıyla Chomolungma’ya hayranım, çok güzel bir dağ.. Biraz tecavüze uğramış bir tanrıça (giden çok sayıda insan nedeniyle), ama çok güzel ve beni de seviyor:). Doğrusu 8463 metrelik Makalu’yu uzun süredir düşünüyorum, hep gördüğüm için olsa gerek... Çok ulu ve güzel bir dağ! Nanga Parbat’ın Kinshofer rotası aklımda, kısmet ne zaman bilmiyorum ama bu rota 65-70 derece buz ve 5+ derece kayadan oluşuyor- merak ediyorum çok, çok okudum bu dağ hakkında. Bir de hayran olduğum 7000’likler var- Menlungtse, Ama Dablam ve de Khan Tengri gibi...
9) Yüksek irtifadaki tırmanışlarında asla esnetmem dediğin, senin emniyet sübabın olarak gördüğün ve eve sağlam dönmeni sağlayan katı bir kurallar listen var mı? Yoksa herşeyi duruma ve koşullara göre dağda mı belirliyorsun?
Herşeyi ve herşeyi duruma göre hesaplıyor ve belirliyorum, her dağ farklı, her ülke farklı. Ama fırtınada tırmanmamak, kötü havada zirveye devam etmemek, bariz çığ riski varsa veya rota çok miktarda serak bandı- buz çığı riski içeriyorsa rotaya girmemek, hasta isem, halsiz isem tırmanmamak gibi emniyet sübaplarım var. Ama her dağ, her rota farklı, kimisi uzun kimisi kısa, sen de her yerde farklı oluyorsun. Çok acayip değişken bir şey yüksek dağcılık. Mesela Dhaulagiri’de 7600 metreden sonra döşediğimiz ipler bitti, buz yamacında ipsiz devam veya dönüş! Kararım zirveye devamdı, çünkü o an kendime güveniyordum ve biliyordum... Ama hep böyle karar vermem ki. Ne olursa olsun, eve sağlam ve sağlıklı dönmek, ölümün kıyısından sürünmeden dönmek önemli bir kural, sana da çok bağlı bir şey...
10) Finansman sanıyorum bu kadar büyük çaplı bir projenin en zorlu kısımlarından birisi. Türkiye gibi dağcılığın bir kitle sporu olmadığı bir ülkede sponsorluk bağlantılarını nasıl şekillendiriyorsun? Yahut alınan herhangi bir sponsorluk seni başarılı olma hususunda daha fazla stres altına almıyor mu?
Hayır, net söylemem gerek ki ‘sponsorluk var, illa zirveye çıkmalıyım’ diye canımı asla riske atmam. Bu hastalıklı bir zihniyettir. Bir spor aktivitesi canımdan değerli değil... Ayrıca sponsor firmanın da imajı, ölümle ve kazayla daha çok zedelenir zaten Yok, baskı hissetmem. Ben bir sporcuyum, onlar da yanımda ve destekliyor... Önemli olan, bu aktivitenin mantığının yatırımcıyla bağdaşması ve olayın onların hedef kitlesine varması. Tabii ki tırmanışın başarılı sonuçlanması için elimden geleni yaparım, ama sınırı var bunun.
Sponsor bulmak hala zor ve uğraştırıcı ama ben tek kişiyim, avantajım bu. Eskiden rehberlik vb. yaptığım organizatörlerin tırmanış ekspedisyonlarına ucuza veya yardımcı rehber olarak gidebiliyorum, masrafım görece az oluyor bu durumda, maliyetine sadece! Artık kendim de bu tür tırmanışları Sherpa dostlarımla veya batılı rehber arkadaşlarla yapabiliyorum, gayet ucuza malederek. Ama 8000’lik dağ için sponsor gerekli, cepten bunu yapamazsın- zenginsen ve umursamıyorsan ayrı tabii. Kişisel ilişkiler, eş dost, yönlendirmeler, şans ve süregelen ilişkiler derken sponsorluk oluyor bir şekilde. Mali, hizmet, basın ve ürün sponsorluklarım var...
11) Bu seneki K2 denemende klasik rota yerine Cesen rotasına yöneldin. Bu iki rota belirli bir noktadan sonra kesişerek aynı yerden devam etse de, büyük bir kısmı ayrı seyrediyor. Neden böyle bir tercihte bulundun?
Bu biraz da şans oldu aslında. Cesen rotası veya ‘Bask Spur’ olarak tanınan K2 güney- güneybatı sırtı, klasik Abruzzi sırtı (1954 rotası)’na göre daha dik ve devamlı bir sırt. Dediğin gibi, 7720 metrede ‘the Shoulder’ / Omuz’a bağlanıyor ve yukarı ‘Bottleneck’e devam ediyor... Tamamen ayrı bir rota, muhteşem de, gerçek tırmanış! Ama riski var; tabanda ilk 500 metrede büyük buz çığı tehlikesi mevcut. Rota teknik: 55-65 derece kar kaplı kara buzda ve III+ derece karlı, buzlu kayada iki kişi, üç günde 1300 metre kadar hat döşedik... Miks traversler, boşluklu kulvarlar ve buzlu bacalar, 6000 metrelerde... İyi ki gitmişim, iyi ki orada tırmandım, K2’nin teknik bir rotasında tırmanmak bana çok şey kattı. Ama işte, ekip ve hava / zemin dertleri nedeniyle zirve kimseye kısmet olmadı bu yıl. K2’ye bu yıl gitme nedenim, benim Fransız bir arkadaşım (Ben Lhotse’ye tırmanırken o Everest’e çıkıyordu, 2006’da, oradan tanışıyoruz) beni bu ticari tırmanışa davet etti. Biraz inceledim, Cesen rotası güzel gözüktü, yapılabilirliği de vardı. Keza benden sonra iki farklı ekip Cesen rotasından ‘Omuz’a çıkabildi. Tek hatam, ticari bir ekspedisyona katılmış olmaktı!
12)14 8000’lik tırmanabilmiş dağcılara dünyada “koleksiyoner” de deniyor. Bu isim hakkında ne düşünüyorsun?
Evet bir kısmı öyle, özellikle de Koreliler ve İspanyollar... Manyaklık ve takıntı derecesinde, işi yarışa dökecek düzeyde, kompetitif ve sakat zihinli insanlar var bu arenada da! Ama hepsi öyle değil tabii, 8000’liklerde bol tırmanış yapan kişiler biraz da ‘ermiş’ durumuna geliyorlar, yani artık hiçbir şeyin önemi kalmıyor gibi... Kendimi sorarsan, tırmanmayı seven ve dağlara gönül vermiş biri olarak, dağ ve tırmanış bana tamamen birdir: alçak, yüksek, kaya, buz, ipli, boulder, duvar, kısa rota, tırmanış yapıyorsam mutluyum! Bir gün bu proje bitse koleksiyon olmuş gibi bakar mıyım? Bilmem, zaten ben de o zamana koleksiyonluk, hatta müzelik olmuş olurum belki ha?
13)Bu zamana kadar gerçekleştirdiğin yüksek irtifa çıkışlarından seni hem fiziksel hem de mental olarak en çok zorlayanı hangisiydi?
Hem hepsi, hem hiçbiri. Her biri de çok zorve irade gerektiren çıkışlardı. Hepsinde çok azimli, çok dikkatli davrandım- hep aklımda tırmanış vardı, hep çok motiveydim, hep olumlu olmaya gayret ettim. Böyle olunca zorlansan bile an geçince düzeliyor herşey... Ama tabii canın çıkıyor, ağzın yüzün donuyor, geberesiye yoruluyorsun, korktuğun da oluyor... Zihin ileri bakınca, hiçbirinin önemi yok ama bence.
Her tırmanış dönüşü o kadar ağır ve derin uyuyorsun ki, sanki ölmüş kadar ağır, boşluğa düşer bir uyku bu. O kadar yorucu ve tüketici bir şey bu. Burada klavyede yazarken herşey o kadar kolay ki... O soğuk, o yorgunluk, o ağırlık, o zahmet- inanılmaz!!
En büyük zorlanma ve mental sıkıntı, insanlardan dolayı olanı bence. Bu yaz K2’deki batılı ekip ve lideri berbattı-kampta devamlı kavga, dedikodu, saçmalık diz boyuydu! Sırf onlarla olmamak için K2’yi terkettim desem yeridir! Tam zıttı, Gasherbrum II ana kampında da bir İran Türkmen ekibi vardı ki, inanılmaz, can ciğer dost olduk onlarla... Ne güzel insanlarmış! İnsan unsuru çok farkediyor kısaca- tırmanışı zehir ediyor veya vezir ediyor!
Mesela Lhotse çok soğuk ve uzundu, 2001’deki Everest çok uzun sürdü ve hava değişken, ortam bilinmezliydi, Dhaulagiri’de hava zorladı, 2002’de Broad Peak’de hava berbattı...
14) Yüksek irtifada bu zamana kadar açılmış rotalardan Tunç Fındık olarak ayrı bir yere koyduğun bir tanesi var mıdır?
Bence Ruslar inanılması zor işler yapıyorlar. 7700 metrelik Jannu’nun duvarı, K2 batı yüzü, Nuptse güney yüzü... Pobeda’daki çılgın, inanılmaz riskli rotalar. Bunlara hayranım ama yanlış anlamayın, benim kalemim değil hiç. Savaşa gider gibiler adamlar, muharebeye... Biraz da, çok savaşla ilgili okuduğum araştırdığım için böyle geliyor bana ama, adamlar yılmıyor, ölseler bile. Neyse, dedim ya, uzaktan güzel gözüküyorlar... Ne derler ‘helal olsun size, helal olsun!’
15) Son tırmanışında kötü kar koşulları G I ve G II’de de yüzünüzü güldürmedi. Bu durumda tekrar bu dağlara gideceksin. Bildiğim kadarıyla bu ikisini birlikte yapmak istiyordun. Bu plan hala geçerli mi?
Kesinlikle geçerli. Ne zaman olur bilmem ama G I- G II kesinlikle birarada yapılacak dağlar. Bir de, GII de çok kar varsa, G I’in rotası uygun oluyor, G I’de çok rüzgar varsa G II daha korunaklı oluyor mesela. Ayrıca biri ile ikisinin izni neredeyse aynı paraya maloluyor. Yani izinleri ikisi beraber alınacak dağlar bunlar. Göreceğiz!
16) Peki, 2010 yılı için hedeflerin?
2010 baharında 8463 metrelik Makalu zirvesine gitmek üzere hazırım, ciddi bir dert olmazsa olacak gibi duruyor, herşey olumlu. Yaza, konu ile ilgisiz ama, Efecan ile Kafkasya- Gürcistan’daki 4790 metrelik Ushba’ya veya Bezengi tarafına tırmanışa gitmek planımız var. Sonbaharda ise, bir ihtimal Tibet’teki 8045 metrelik Shishapangma’ya umuyorum.
17) Yüksek irtifada oksijen kullanımı hakkında düşüncelerin?
Bu aynı bolt ve geleneksel savaşı gibi... Canı isteyen kullanıyor, istemeyen kullanmıyor, ne olacaktı ki zaten? Benim kendi kuralım, gerektiği yerde kullanmak, ki 8000 m. ve üzerinde yatılması gereken yerlerde bence en az iki tüp yararlıdır: donukları engeller, zihni uyanık tutar ve doğru karar almanı sağlar, beyin hasarını azaltır ve ısınmayı sağlar. Zaten çok lüks, çok destekli bir tırmanışta değilsen çok taşıyamazsın, üç tüp artı regülatör artı maske 15 kilo, çok hacimli ve ağır! Bir de, çok pahalı bir meret!
Ben Cho Oyu ve Dhaulagiri’ye oksijen tüpü olmadan çıktım, Makalu’da iki tüp kullanmayı düşünüyorum...
18) Örnek aldığın, hayran olduğun yüksek irtifa tırmanıcıları var mı? Varsa kimdir?
Var tabii. Daha eskilerden Avusturyalı Herman Buhl (Nanga Parbat ve Road Peak, Chogolisa ilk çıkışları), Fransız Lionel Terray (Makalu, Annapurna ilk çıkışları), Amerikalı Fritz Wiessner (1939’da K2’nin zirvesine yakın VI derece kaya etabı lider giden baba). Daha yenilerden Fransız Lafaille (Süper tırmanıcı, maalesef Makalu’da hayatını kaybetti), Polonyalı Kristof Wielicki (inanılmaz bir adam!) ve tabii, dünyada her dağda bir rotası olan İtalyan Messner... İngiliz Doug Scott var mesela. Bunlar yükseklerde tarihi yazmış adamlar. Hepsinin yaşamında örnek alınacak noktalar var.
Dipnotlar:
[1] Güney Tirol, İtalyanın, Kuzeyinde bulunan ve Avusturya’ya kapı komşusu olan özerk bir bölgedir. Halkı İtalyanca yerine Almanca’nın çok farklı bir lehçesini konuşurlar.
[2] Nanga Parbat (Çıplak Dağ) Rupal Yüzü, dünya üzerinde bulunan en büyük dağ yüzeylerinden (duvar) birisidir. Rupal yüzünün yaklaşık toplam yüksekliği 4600 metre kadardır. Messner Kardeşler tarafından 1970 senesinde başarılabilen ilk çıkıştan Reinhold Messner kardeşi Günther’i iniş esnasında kaybetmiştir. Bu kaza ile ilgili tartışmalar çok uzun yıllar devam etmiştir.