Editör ve çevirmenden:
Ballıda tırmanırken dostlarımızın gülüp geçtiği cinsiyetçi ‘basit’ bir şaka, tırmanış başarılarımızın üzerine düşürülen şüphe, hiçbir zaman aynı ya da daha düşük seviyede tırmananlar kadar cesaretlendirilmeme. Bunlar tırmanmaya devam ettiğim uzun dönem boyunca beni tırmanıştan dönem dönem soğutan, cesaret kıran ve ara verdiren durumlar oldu. Bunların bazıları her ne kadar sembolik şeyler olsalar da, sembolik şeylerin de bir yükü vardır. Ve bu yüke ne kadar antrenman yaparsa yapsın, ne kadar ciddi tırmanış hedefleri belirlerse belirlesin, bağışıklık kazanamıyor insan.
tırmanış.org ekibine katıldığımdan beri, naçizane dağcılık deneyimim boyunca, Türkiye’deki tırmanış yazınında ve tartışmalarında eksikliğini hissettiğim toplumsal cinsiyet meselesini tartışmaya açacak çeviri ve özgün içerikler hazırlamak istiyordum. Açılışı, ismi kulağa son derece provokatif ve iddialı gelen bu makaleyi - "Going Manless" ı çevirerek yapmak istedim.
Makalenin hiç kuşkusuz birçok kişi tarafından son derece anlamsız, hatta ‘fazla’ provokatif bulunacağından eminim. Önemli değil; makalenin hitap ettiği kişiler zaten makalede sorunsallaştırılan birçok meselenin tartışılmasının, tırmanışa devam edebilmek ve daha sıkı tırmanışlar yapma amacıyla çabalama motivasyonunu yitirmemek için kaçınılmaz olduğunu düşünen kişiler diyebilirim.
Özellikle bu makaleyi çevirmemin sebebi, Loomis’in bu makalesinin tırmanış ve toplumsal cinsiyet konusunda çokça referans verilen, neredeyse ‘klasik’leşmiş bir makale haline gelmiş olması. Diğer bir nedeni ise, makalenin sadece ‘tırmanış tarihinde kadınlar’ türünde bir döküm veya tek bir argümana dayalı bir beyan olmaktansa -bouldering ve spor tırmanışın dışında da- başarılı tırmanışlar yapan kadınlar ile farklı konularda yapılmış mülakatlara dayanması. Tam olarak bu yüzden bu makalenin belki de hasıraltı etmeyi hep daha kolay ve kendi çıkarımıza bulduğumuz bazı meseleleri hangi perspektiflerden, ne gibi sorular etrafında tartışabileceğimize dair Türkiye’deki, özellikle kadın tırmanıcılara, bir zemin ve literatür kaynağı sunacağını düşünüyorum.
Makaleyi okumadan önce akılda tutulması gereken önemli bir diğer konu da, makalenin Amerika merkezli olması. Türkiye ile kıyaslanınca kadınların bir tırmanış geleneği kurmuş oldukları, yapmış oldukları tırmanışların ve başarıların tanınmış olduğu, profesyonel olarak dağcılık ve rehberlik yapan kadınların sayısının bizimle kıyaslanamayacak seviyede olduğunu görüyoruz. Yani bambaşka bir dünya gibi. Fakat diğer bir yandan da makalede de göreceğiniz gibi bazı tırmanıcılar tırmanıştaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini hala son derece biyolojik belirlenimci ve özcü söylemlerle açıklamaya çalışıyor, ‘kadın’ ve ‘erkek’ terimlerine aşırı genellemeci ve normatif atıflar yapıyor, birçok araştırmaya konu olmuş olan tırmanış salonlarındaki/bahçelerindeki, kadın tırmanışçıların medyadaki temsillerinde, profesyonel rehberlerin sektörlerinde karşılaştıkları cinsiyetçiliği eleştirmeyi düşünmüyor bile. İtiraf etmem gerekir ki makaledeki buna benzer kısımlar asla kafama yatmadı, hatta beni aşırı irkiltti (özellikle de kadınların “doğal” olarak annelik içgüdüsüne sahip olmaları, "pis" tırmanış koşullarını sevmemeleri, daha az risk alıcı olmaları gibi sözde bilimsel olduğu iddia edilen fakat aslında hem literatürde hem de sahada çürütüleli çok olmuş bir takım argümanlar...)
Loomis’in sorusu “niye kadınların birçok başarılı tırmanışa imza atabileceği kanıtlanmış olsa da dünyanın birçok yerinde tırmanışta azınlık olarak kalıyorlar”, Türkiye gibi bir bağlamda henüz biraz yersiz kalsa da -bouldering ve spor tırmanışı kast etmiyorum- benim aklıma gelen şu sorular ile aslında temas ediyor:
Tırmanışa başlayan onca kadın tırmanışı neden erkeklerin bıraktığından daha hızlı bırakıyor, kadınlar büyük tırmanış hayalleri kurmuyorlar mı, neden kadınlar hep daha az cesaretlendiriliyor, neden başarıları üzerinde hep bir şüphe oluyor, neden tırmanabildiğim dereceleri tırmanabileceğime güvenilmiyor, neden daha iyi tırmandığım daha deneyimli olduğum erkekler cesaretlendirilirken bana ‘aman dikkat et’ korumacılığı yapılıyor, aslında tırmanan bir sürü kadın varken ekiplerin çoğu zaman sadece erkeklerden oluşması neden garip bulunmuyor, neden bir beyler sofrası kurmak çok doğalken sadece kadınlardan oluşan bir ekip kurma fikri küçümsenip dalga geçilebiliyor, neden sadece kadınlardan oluşan bir ekip ile tırmanışa gittiğimizde şaşkınlıkla karşılanabiliyor, neden Türkiye’de kadınlar tarafından açılmış dağ rotaları pek yok, kendime örnek alabileceğim kişilerden tek tükünün kadın olması bir tesadüf olabilir mi?
Ve nihai ve en önemli kişisel sorum: Tırmanışın partnersiz yapılamayacağını düşünürsek, bütün bu durumlar beni neredeyse partnersiz bırakıyorsa, ben nasıl tırmanmaya devam edeceğim, 'kadın' olarak görülmemin tırmanan insanlar için antrenmanlılığımın, deneyimimin ve tırmanış kapasitemin önüne geçmeye devam edecekse nasıl daha 'iddialı' tırmanışlar yapabileceğim?
“Erkeksiz Tırmanmak” bu tür sorulara cevap olarak “en cordée féminine” – kadın ip birliğinde- tırmanan kişilerin görüşlerini aktarıyor – bu tarz tırmanış hakkındaki fikrimi şimdilik aktarmayacağım. Ne cinsiyetçiliğin ne de bu tür soruların tırmanış camiamızda kolay kolay tartışılmak istenmeyeceğini düşünsem de, bu makaleyi bunu isteyen ve bu soruların yakıcılığını gündelik tırmanış deneyiminde bir engel ve stres olarak hisseden ve ciddi tırmanış planları olan herkese bir çağrı olarak yayınlayarak bu seriye başlıyorum.
Değerli yorumları ve düzeltileri için arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum, itiraf etmem gerekirse onlar olmasaydı bu yazıyı yayınlamaktan kesinlikle çekinirdim. Bu gerçek bile konuşulmaya değer.
(This article has been translated and published with the permission of Molly Loomis.)
[Orijinal Makale:
Erkeksiz Tırmanmak
Molly Loomis
(Çeviren: Sumru Tamer)
Miriam O’Brien Underhill’in Fransız Alpleri’ndeki Grépon’u tamamen kadınlardan oluşan bir ekiple tırmandığı o tarihi tırmanıştan 75 yıl sonra geriye, ileriye ve içeriye doğru bakıyorum.
“Grépon bitmiştir. Şimdi iki kadın rotayı yalnız başlarına tamamladığı için, bundan böyle kendisine saygısı olan hiçbir erkek bu tırmanışa girişemez. Yazık, baya da sıkı bir rotaydı. " 1 Bunu, 1929'da Miriam O’Brien Underhill ve Alice Damesme’nin dönemin Alpler’deki klasik test piece (Ç.N. hem ikonik hem de verilen derecenin standartındaki zorluğa sahip rotalara verilen isim.) The Grepón’un başarılı erkeksiz tırmanışını yapıp geri dönmeleri üzerine, Fransız alpinist Etienne Bruhl söylemişti. Kadınların “tek başlarına” - yanlarında bir erkek olmadan - tırmanması o günlerde skandal bir hareketti.
2004 yılı, Amerikalı Underhill ve Fransız Damesme’nin tırmanışlarının, yani kadınların tırmanış tarihindeki önemli dönüm noktalarından birinin 75’inci yıldönümüydü. Bir başka “en cordée féminine” (Ç.N. kadın ip birliği) tırmanışı kaydedilmiş olmasına rağmen (Elizabeth Le Blond ve Leydi Evelyn McDonnell'ın 1900'de yaptığı İsviçre-İtalyan sınırındaki Piz Palü'nün kış traversi), 1920'lerin sonlarında Grépon, Alpler'in en sert tırmanışlarından biri olarak kabul ediliyordu; ve iki kadının Grépon kadar teknik bir rotanın gerektirdiği cesaret ve cürete sahip olmaları tırmanış camiasını şok içinde bırakmıştı.
Toplumsal normların yarattığı önyargılara ve engellere rağmen, kadınlar Underhill'in açtığı yolu takip etti ve dünyanın en zorlu rotalarında birinci sınıf tırmanışlar yaptı: Alison Hargreaves, Alpler'in klasik kuzey yüzlerini bombaladı, Lynn Hill The Nose'u tek günde serbest tırmandı ve Ines Papert, Ouray Buz Festivali'nde overall birincilik aldı (Ç.N. “overall”: hem kadın ve hem erkek yarışmacıları kapsayan toplu kategori içinde). Ve günümüzün en iyi kadın alpinistleri, mesela Abby Watkins, Karen McNeill, Heidi Wirtz ve Sue Nott, genelde Underhill’in erkeksiz geleneğini sürdürerek tamamen kadınlardan oluşan ekiplerle tırmanmayı tercih ediyorlar. Ancak kadınların dağlardaki yetenekleriyle ilgili kuşkuları dağıtmaya yardımcı olan etkileyici tırmanışlar listesinin uzunluğuna ve Underhill ile Damesme’nin çığır açan tırmanışından bu yana neredeyse bir yüzyıl geçmiş olmasına rağmen, kadınlar dünyanın yüksek yerlerinde hala azınlık olarak kalmaya devam ediyor.
Neden?
Underhill'den önce bile, Lucy Walker, Anna ve Ellen Pigeon, Katy Richardson ve Lily Bristow, Alpler’in bütün bölgelerindeki zirveleri arşınladılar (rehberler veya deneyimli erkekler eşliğinde). Şimdi, Underhill’in Grépon tırmanışından 75 yıl sonra bile hâla, kız arkadaşlarımla popüler bir rotada ya da yüksek dağlardayken, nazik iltifatlardan kaba ve küçümseyici laflara uzanan, ortak mesajlarının bizim kadın olmamız ve tırmanıyor olmamız olan- ki bu da herkese kendisine yorum yapma hakkı verdiğini düşündüren fevkalade yeterli bir kombinasyon- yorumlarla karşılaşıyoruz.
Tırmanma tarihine ilgim, benden önceki kuşaktan kadınların bakış açılarını ve içgörülerini duymaya merakım ve kadınların seslerinin yeterince duyulmadığına olan inancımdan hareketle onların hikâyelerini araştırmaya başladım. Günümüzün küçük alpinist cemaatinde iki düzine kadar önde gelen dağcı ile yapılan bivak muhabbetleri ve e-posta tartışmalarıyla, sayımızı aşağıda tutanın ne olduğunu ve gelecekte yüksek yerlerdeki kadınları neyin beklediğini keşfetmeye çalıştım.
EN CORDÉE FÉMİNİNE TIRMANMANIN NEDENLERİ:
Hakedenin Hakkını Hakedene Vermek
1957'de “Amerika'nın çıkarttığı hiç şüphesiz en iyi kadın tırmanıcı” olarak nitelendirilen Underhill, 1956'da yazdığı Give Me the Hills adlı otobiyografisinde, kendisini erkeksiz tırmanma fikrine çeken şeyin, bunun tırmanış becerilerinin derinliğini kendisine ve başkalarına kanıtlamanın bir aracı olması olduğunu söyler 2 : “Çok erken yaşlarda, sürekli olarak iyi bir liderin arkasında tırmanan bir kişinin.hiç bir zaman dağcılık yapmayı gerçekten öğrenemeyeceğini ve ne yaparsa yapsın tırmanışın çok çeşitli zevklerinin ve ödüllerinin yalnızca bir kısmını tadabileceğini fark ettim… Sonuçta, kişi sadece liderin ardından gidiyor…Eğer aynı zamanda lider olursa, yani ekspedisyonun en yüksek sorumluluğunu taşıyan kişi olursa, zevki en yüksek düzeyde tadar…Kadınların –aslında- sıkı bir tırmanışa liderlik edememeleri için bir neden olmadığını gördüm….Ancak fark ettim ki kadınlar gerçekten liderlik edeceklerse, yani tırmanış için tüm sorumluluğu üstleneceklerse, grupta hiç erkek olmamalıydı. Çünkü 1920'lerde kadınlar belki bugün olduklarından daha fazla kol kanat altına alınmış durumdalardı. Herhangi bir acil durumda, özellikle dağcılık gibi bir outdoor sporunda, hangi adam yönetimi ele almak için öne atlamazdı? Sadece rehbersiz değil erkeksiz bazı tırmanışlar denemeye karar verdim.”3
Fransız tırmanış ikonu Catherine Destivelle'in Himalaya ve Alplerdeki ve aynı zamanda kaya ve yarışma tırmanışlarındaki olağanüstü tırmanış özgeçmişini göz önüne aldığımda, Destivelle bana şunu dediğinde şaşırdım: “Bir rotayı bir adamla tırmandığında herkes ‘tabii ki bütün işi adam yaptı’ der. Eğer bir adamla tırmanıyorsam bunun söyleneceğini kabullenmem gerekiyor.” “Destivelle, dünyanın en başarılı all-around tırmanıcılardan biri” olarak görülmesine rağmen, Underhill'den yarım yüzyıldan daha uzun bir süre sonra hâla başarılarının üzerine şüphe düşürülmesine maruz kalıyor. 4
1970'lerde çok etkileyici serbest tırmanışlar yapan Kuzeybatı Pasifikli Carla Firey, işin en zor kısmını yapmadıkça tırmanma deneyimine tam olarak ortak olamamış olduğunu hissediyor: “Benim de lider gittiğim yerler olmazsa, bunu [tırmanıştan] saymam. Asıl heyecanlı olan şey lider gitmek.”
1970'lerde Arlene Blum, dünyanın en yüksek zirvelerine Kuzey Amerikalı kadınların göreceli olarak kabul edilmesine öncülük etti. Birçok Denali ekspedisyonuna yaptığı başvurular reddedildikten sonra (“Bana kadınların ancak ana kampa kadar gidebilecekleri söylendi. Kadınların oradan daha yükseğe devam edebilecek kadar güçlü olmadıklarını düşünüyorlardı.”), Blum ipleri kendi eline alarak 1970'te zirveye, tamamen kadınlardan oluşan bir ekspedisyon düzenledi. Ekspedisyonun 6 üyesinin hepsi zirveye ulaştı. Blum daha sonra Annapurna I’e (8091 m.) geniş yankı uyandıran Amerikan Kadınlarının Himalaya Ekspedisyonu’nu ve daha sonra Hint Himalaya'sındaki bakir zirve Bhrigunpanth'a ortak bir Hintli-Amerikalı Kadınlar ekspedisyonunu düzenledi.
Blum'a şimdi Amerikan Kadınlarının Himalaya Ekspedisyonu gibi bir şey organize edip etmeyeceğini sorduğumda, bir süre durdu, sonra “muhtemelen hayır” diye yanıtladı ve bugün dağlardaki kadın ve erkek eşitliğinin kendisinin tırmandığı eski zamanlara göre daha iyi durumda olduğuna işaret etti.
Blum’un döneminden (Blum şimdilerde 60 yaşını doldurdu) ve önceki dönemlerden iletişime geçtiğim kadınların bazıları “erkeksiz tırmanış”ı geçmişe ait bir şey olarak görüyorlar. Çünkü kadınlar erkeklerle aynı seviyede tırmanabildiklerini kanıtladıkları için bunun artık bir gereklilik olmadığını düşünüyorlar. Blum'a göre şu anda önemli tırmanışlar yapan kadınların sayısı parmak ısırtıyor. Günümüzde kadın dağcılar için mevcut olan fırsatlar, onun deneyimlediği önyargı ve şüphe devrinde asla yoktu.
Blum ve yaşıtlarını şaşırtabilir fakat birçok günümüz tırmanıcısı – hem erkek hem de kadınlar- dikey dünyada eşitliğin sağlanması için alınması gereken daha çok yol olduğuna inanıyor. Biz kadınlar işimizin ehli olduğumuzu kanıtlamış olabiliriz ancak konuştuğum kişilerin birçoğu hâla kabiliyetlerimizin tam olarak tanınıp kabul edilmesi için bir mücadele verildiğini iddia etti. Birçok kadın, ekip içindeki bir adamın ya da eleştirel ekip arkadaşlarının farkında olmadan kendi kapasitesine dair bir şüphe gölgesi düşürmesi gibi bir durumu yaşamamak, kendilerine ve diğer kadınlara kadınların zorlu tırmanışlar yapabilme kapasitelerini hatırlatmak için sadece kadınlardan oluşan ekspedisyonlara katılmayı tercih ediyor.
Ama tırmanmak sadece kendini kanıtlamakla ilgili değildir elbette: aynı zamanda eğlencelidir de. Günümüzün en aktif kadın dağcılarının birçoğu “kadın ip birliği” ile tırmanıyorlar çünkü sadece tamamen kadınlardan oluşan ekiplerde olan o konforlu dinamiği – ahenkli işbirliğini seviyorlar. Aynı şekilde, sanıyorum ki, birçok erkek de diğer erkeklerle tırmanmayı tercih ediyor.
Özel Dinamikler
Amy Bullard, 18 yaşına geldiğinde Blum’un Annapurna: A Womans Place ( Annapurna: Kadınların Yeri)’ nin bir kopyasını okumuş ve kitabın kendisine verdiği ilhamı şöyle hatırlıyor: “Bana büyük dağlara tırmanma iznini verdi.”
Bir dağ rehberi olarak çalışmasına ve Himalayalar ile Patagonya'da yaptığı ilk çıkışlara ek olarak Bullard, 1999'da, oksijen veya Sherpa desteği olmadan 8.000 metrelik bir zirve denemesi yapacak olan ilk Amerikalı kadınlar ekspedisyonuna liderlik etti. Ekipten üç kişi zirveye ulaştı.
“Cho Oyu çok normal hissettirdi [karma ekspedisyonlara kıyasla]. Birbirimize söylediklerimize çok dikkat etmemize gerek yoktu ve kararları uzlaşma yöntemiyle aldık”diye hatırlıyor. “Dağa çok fazla şey getirdiğimiz için Ana Kamp’ta eleştirilmiştik, mesela Üçüncü Kampa götürdüğümüz uyku tulumları yüzünden, ama sonunda biz yokken onların içinde o herifler uyudular!”
Sadece kadınlardan oluşan ekiplerle Çin ve Kanada ekspedisyonlarına katılan ve Güney Howser Minaret üzerindeki Bad Hair Day (VI 5.12-, tamamen kadınlardan oluşan bir ekip) ile Patagonia’daki Quilombo (IV 5.11+ A1) gibi çeşitli sert ilk çıkışları olan 36 yaşındaki Colorado’lu Heidi Wirtz, bana şöyle yazdı: “Sadece iki kadının beraber tırmanış teşebbüslerini duymanın, erkek-kadın karma bir ekibinkilerini duymaktan kesinlikle çok daha ilham verici olduğunu düşünüyorum. Ben kişisel olarak dağlarda kadınlarla tırmanmayı tercih ediyorum. Bana çok daha güçlendirici geliyor. Bu harika erkek partnerlerim olmadığı anlamına asla gelmiyor, fakat kadın partnerlerle daha çok ‘takım dinamiği’ yaşadığımı hissediyorum.”
Şimdilerde Kanada’da yaşayan 35 yaşındaki Yeni Zelandalı Karen McNeill, sadece kadınlardan oluşan ekipler ile tırmanmanın sık sponsorluk fırsatları sunduğunu kabul ediyor- tanıdığım bazı erkekler bu tarz tırmanışlara bu yüzden leke sürüyor. Kamu ilgisinden bağımsız olarak, Patagonia, Greenland, British Columbia, India, Peru ve Nepal’de erkeksiz ekspedisyonlar düzenlemiş olan McNeill, kadınlardan oluşan ekiplerle tırmanırken çok fazla geliştiğini fark etmiş. Yakın bir zamanda, McNeil ve sık sık beraber tırmandığı partneri Sue Nott, McKinley’nin Cassin Sırtı’nın (Alaska Zorluk Derecesi olarak 5) ilk sadece kadınlardan oluşan tırmanışını gerçekleştirdi.
“Şahsen bu benim için en iyi yaklaşım. Erkeklerin ve kadınların farklı işlediğini düşünüyorum. Bir kadın olarak birbirimizin nasıl çalıştığını anlıyoruz. Destekleyici olma eğilimindeyiz ve her zaman tırmanış, yön ve alınacak kararlar üzerine tartışmaya alan oluyor. Erkeklerle tırmanırken bunu her zaman bulamıyorum. En iyi tırmanışlarımı kadınlarla yaptım.” Japonya'dan Junko Tabei asıl olarak Everest'e ilk tırmanan kadın olarak tanınıyor; Shishapangma, Pobeda, McKinley ve Eiger de dâhil olmak üzere, dünyanın dört bir yanındaki yüksek zirvelere düzenlenen, 44 tane sadece kadınlardan oluşan ekspedisyona katıldı. Şimdi 65 yaşında olan Tabei, İspanya’da tırmanıştayken bana şöyle yazdı: “Yalnızca kadınlardan oluşan ekspedisyonlardan aldığım tatmin, karma ekspedisyonlardan aldığımdan daha fazla. Ekiptekilerin fiziksel kondisyonları benzer olduğunda, tırmanış da ekiptekiler arasında eşit dağılır. Aynı cinsiyetten partnerlerle küçük bir çadırda olmak çok daha kolay ve zorlukların üstesinden sadece kadınlarla geldiğimde çok daha mutlu hissediyorum.”
Uzun lafın kısası, Wirtz, McNeill, ve birçok kişinin de katıldığı gibi, bir ekibin ideal kompozisyonu ekipteki her bir birey için en iyi olanın ne olduğuna bağlıdır. 24 yaşındaki Beth Rodden, 1999'da Lynn Hill, Kath Pyke, ve Nancy Feagin ile Madagaskar'a yaptığı ekspedisyonda Bravo Les Filles (5.12c A0) rotasını açtı. Beth Rodden bana şunu söyledi “Kadınlar, kendilerini partnerleriyle beraber ne kadar fazla zorladıklarına bağlı olarak, her ortamda potansiyellerini gerçekleştirebilirler. Kişi eğer sadece diğer kadınlarla birlikte kendini zorlayabileceğine inanıyorsa, o zaman doğru yöntem odur. Ben çoğu zaman erkeklerle daha iyi tırmanırım, çünkü daha güçlüler ve bu yüzden beni daha yükseği hedeflemeye zorluyorlar.” Rodden genellikle eşi Tommy Caldwell ile birlikte tırmanıyor. Kısa süre önce Amerikalı bir kadın tarafından açılan en zor rota olan The Optimist’i (5.14b) açtı.
Rol Modelleri
Cassin başarısından sonra McNeill'in aklında en çok kalan şey diğer kadın dağcıların ilgisiydi. “Tırmanıştan sonra bir sürü fotoğraf gösterimi yaptım” diyor. “Kadınlar yanıma gelerek, gösterimi izlemenin onlara dağlara gitmek için ne kadar ilham verdiğini anlattılar. Bana göre işin en iyi kısmı bu. Buna bayılıyorum!” McNeill, alpinist Anne Palmer, Pat Deavoll, ve Brede Arkless'i kendi rol modelleri olarak sayıyor.
Kanada Dağ Rehberleri Birliği’nde sertifikalı bir alpinizm rehberi olan Abby Watkins, kadın dağcılar için güçlü ve erişilebilir örneklerin önemine sıkı bir şekilde inanan bir başka kişi. “ Daha başarılı rol modelleri oldukça” diyor “genç kadınlar bu sporu daha fazla ciddiye almaya başlayacak. Bir erkeğin rehberlik etmesi ya da öğretmesi, bir kadının rehberlik etmesi veya öğretmesi kadar direkt etkili olmaz. Bir erkeğin bir şey yapmasını izlemenin bir kadın için hiçbir önemi yoktur – çünkü basitçe söylemek gerekirse, bu kadına pek de uymamaktadır. ”
Watkins'in bahsettiği şeyin bir kadının bir adamın düğüm atışını izlemesi gibi basit bir şey olduğunu düşünmüyorum ancak benim de rehberlik yaparken defalarca tanık olduğum (ve yaşadığım) bir şeyi sözcüklere dökmüş oldu. Bunu benim yaşım kadar deneyimi olan başka bir rehber arkadaşım da yıllar önce söylemişti: “Kadınlar, ekipte bir kadın rehber olduğunda daha iyi performans gösterir” demiş ve sessiz ya da dışavurulan bahanelerin – “ yeterince güçlü, yeterince sert değilim, ben bir kızım” gibi - ellerinden alıverildiğini söyledi. Çünkü gözlerinin önünde bir kız, başarıyordu.
Benim için bir kadının tırmanışını izlemek daha somuttur ve daha kolayca aktarılabilir: Özünde kendi biçimimi- çok doğal olarak ilişki kurduğum ve özdeşleştiğim biçimi- izliyorum ve bu sadece hareketi değil, duruşu ve dengeyi de kapsıyor.
Madagaskar'daki Bravo Les Filles'e tırmanışına ek olarak İran, Pakistan, Birleşik Krallık ve Amerika’da önemli ilk çıkışlar yapmış olan 39 yaşındaki Kath Pyke, medyanın kadın dağcıları temsili ile alpin alemde erşilebilir rol modellerin eksikliği arasında bir bağlantı olduğuna inanıyor. “Tipik olarak tırmanış medyası, spor tırmanışında başarılar elde eden güzel vücutlu kadınları tasvir eder. Dağcılık nadiren çekici ve gözkamaştırıcı olan bir sürü angarya işi içerir ve uzun süren zorlu bir faaliyetten sonra, insanın tırmanıcının kadın olup olmadığını anlaması bile zor olabilir. Bir gazetecinin bu faaliyetlere eşlik etmesi ve bu görüntüleri kaydedip paylaşması nadirdir. Spor tırmanıştan dağcılığa geçiş yapmaya çalışan bir dağcı için, ortada az sayıda görüntü, rol modeli, veya konuşacak gerçek insan vardır. Chicks With Picks gibi gruplar ve She Sends gibi dergiler bu anlamda iyi bir iş çıkarıyorlar, ancak yeterince insana ulaşamıyorlar. ”
She Sends'in kurucusu ve yayıncısı olan Lizzy Scully, Pyke'nin bahsettiği boşluğu doldurmak için dergiyi çıkarmaya başladı. “O zamanlar [2002] Climbing Magazine için katkıda bulunan bir editördüm ve dergiye kadınlar hakkında daha fazla bir şey koymuyorlardı ve koymayacaklardı" diyor (bu durumun o zamandan beri değiştiğini ekliyor). “Yıldım ve kendi kendime bir şeyler ortaya çıkarmaya karar verdim. Kadınlar hakkında ve/veya kadınlar tarafından yazılmış bir makaleyi nadiren görüyor olmak beni hayal kırıklığına uğratıp cesaretimi kırdı. Alpinist'in ikinci sayısı için bir makale yazdım, ancak sanırım o dergide alpin deneyimi hakkında bir makalesi olan tek kadın benim.”
Genellikle partneri Wirtz ile beraber Kanada, Pakistan ve Hindistan'a tamamen kadınlardan oluşan ekspedisyonlar düzenleyen Scully, She Sends’i biraz da “diğer kadınların, kadınların yabancı ülkelerde büyük duvarlara tırmanabileceğini ve ekspedisyonlar düzenleyebileceğini görmelerini” istediği için yayınlamak istediğini söylüyor. Scully şöyle devam ediyor, “Harika kadın dağcıları ve tırmanan harika kadınları bulmaya çalıştım çünkü ilham almak istiyordum. She Sends ben de dahil olmak üzere kadınlara bu tür rol modellerini sağlayabilir diye düşündüm.”
Scully de dâhil olmak üzere birçok tırmanıcının, 1994 yılında hiçbir erkek ya da kadın tarafından tekrar edilmeyen bir başarı olan El Capitan’ın The Nose rotasına bir günde serbest tırmanarak tırmanış dünyasını şaşkına çeviren Lyn Hill’den ilham alması hiç de şaşırtıcı değil. (Ç.N. The Nose’un bir gün içerisinde tırmanışının tekrarı bu makalenin yazıldığı tarih olan 2005’te Tommy Caldwell tarafından yapıldı. Bu tırmanış muhtemelen makalenin yayınlanmasından sonra yapıldı.)
Amerikan Alpin Kulübü'nün tek kadın başkanı (1998-1999), ABD Tırmanış Takımı'nn (U.S. Climbing Team) eski bir üyesi ve AAC'nin Underhill Başarı Ödülleri’nde (AAC’s Underhill Achievement Award for) “olağanüstü dağcılık başarısı” ödülünü alan Alison Osius, Hill'in kadın tırmanıcılar üzerindeki heyecan verici etkisini hatırlıyor. “Mari Gingery veya Barbara Devine gibi kadınlar 1970'lerde Lynn döneminden de önce de kesinlikle çok yüksek bir performans sergiliyorlardı. Ama Lynn o kadar görünürdü ve o kadar fazla çok zorlu tırmanış yaptı ki, bunları kadınların yapması fikrini gerçekten normalleştirdi. Bir süre sonra herkes kadınların güçlü tırmanıcılar olabileceğini, her tırmanışın birbirinden farklı olduğunu fark etti; bir tırmanışı herkes birinden sonra başarır ve rotayı yapmayı başaran ilk kişinin bir kadın olması çok da problem yaratmamalı, aslında bu her zaman olur ve olması da beklenmelidir. ”
İLK KADIN VE İLK TAMAMEN-KADIN ÇIKIŞLARININ DEĞERİ
Yüksek irtifa dağcılığını kariyeri haline getiren ilk kadınlardan biri olan Annie Smith Peck, 1911'e New York Times'a “Akademik alanda iyi işler başarmış bir kadın, iyi bir kadın akademisyen olarak adlandırılmak istemez.” dedi. “Ona iyi bir akademisyen deyin, başka bir şey demenize gerek yok. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki herhangi bir erkekten 450 metre daha yükseğe tırmandım. Bana bir kadın tımanıcı demeyin. ”6
Yirmi yıl sonra, büyük ölçüde Underhill ve Damesme'nin Grépon ve sonraki tırmanışlarının da etkisiyle, Alplerde rotaları lider tırmanan kadınların sayısı artmaya devam ederken, Britanya Kadınlar Alpinizm Kulübü (Britain’s Ladies Alpine Club) temsilcileri şöyle yazdı: “Ortalama bir kadın dağcının, ortalama bir erkekle rekabet edebilmesi asla mümkün olamaz gibi görünüyordu, fakat eşitsizlik artık o kadar belirsizleşti ki, bir kadının dağcılık başarısı çok da sürpriz gibi gelmemelidir. Bir kadının zorlu bir çıkışa götürülen ilk veya ikinci kadın olmasının önemli bir mesele olduğunu düşünmemesi gereken zaman artık geldi…Başarılarımızın, kadın olduğumuz için pohpohlanmasından ziyade kendi niteliklerine göre değerlendirileceği günlerin çok uzakta olmadığını umabilir miyiz? ”
O zaman neden yetmiş beş yıl sonra neden hala ilk çıkış bilgilerinin başına “kadın” ve “tamamen- kadın” yazıyoruz? Bu yetersiz bir bütçeyle tırmanan berduş bir tırmanıcıya sponsorluk bulmak için bir pazarlama aracı mı? Yoksa bir önceki paragrafta yer alan şu ifadeyle mi ilgili: “zorlu bir çıkışa götürülmek” - kadınların atletik çabalarındaki gelişimlerine ket vuran ve gözden kolayca kaçabilen koşulları işaret eden ifade? “İlk Tamamen-Kadın Çıkışı” erkeklerin ve kadınların farklı koşullardan geldiklerini mi hatırlatmakta? Ya da bu ayrımlar bizi eşitlemektense daha mı çok ayırıyor? Ben tek bir doğru cevap olmadığını ve olan bir sürü cevabın da basit olmadığını düşünüyorum.
Latok III'ün batı yüzü ve Middle Triple Peak'in batı yüzü de dahil olmak üzere, karma ekiplerle dünyanın farklı yerlerinde sayısız zor ilk çıkış girişimlerinde bulunan Kitty Calhoun, ilk çıkış ile ilk kadın çıkışı arasında ayrım yapmanın gerekli olduğunu düşünmüyor, ama bazı kişiler için bu ayrımı yapmanın değerini de pekala anlayışla karşılıyor: “Hayır, buna dikkat edilmesi gerektiğini düşünmüyorum” diyor. “Ancak bazı kızlar için kadın rol modellerine sahip olmak önemlidir. Kadınlar hakkında makalelerin yazılması iyi bir şey, bu şekilde kızlar rol modellere sahip olabilirler. ”
Calhoun’un 1990 Makalu West Pillar ekspedisyonuna katılan partnerlerinden Kathy Cosely, 28 yıllık tırmanma kariyerinin yüzde 90'ının alpin alanda geçtiğini tahmin ediyor. Eiger'in Kuzey Yüzü, Aconcagua’nın Güney Yüzü ve Cerro Torre'ye tırmanan ilk Kuzey Amerikalı kadın olmuş olabileceğine inanıyor. 1992'de Mark Houston ile beraber Aconcagua’nın meşhur Güney Yüzü'nü iki günden kısa bir zamanda tırmanışını düşündü. Duvar, devasalığı, büyüklüğü ve tehlikeli derecede gevşek kaya ve serakları ile ünlüdür. “Buzulun üzerinde bivakladık ve ikinci günümüzün gece yarısına yakın bir zamanda ay ışığının aydınlığında zirveye çıktık. Çok güzeldi ve bunu yapabileceğimiz en hızlı ve en iyi şekilde yaptığımız için tatmin olmuş hissettik. ” 1998'deki Cerro Torre'ye gelince,“ Cerro Torre zirvesindeki ilk kadın olmaya çalışıyordum bir anlamda, ama birkaç ay ile kaçırdım. İtalyan bir kadın, Rosanna Manfrini beni yendi! ”8
Kısa süre önce, Slovenyalı Monika Kambic-Mali ve Tanja Grmovsek, Cerro Torre'nin kendi deyimleriyle ilk tamamen-kadın çıkışını tamamladılar. Tina Di Batista (Slovensa) ile 2004'te Fitz Roy'un ilk tamamen-kadın tırmanışını Franco-Arjantin Rotası üzerinden tamamlayan Kambic-Mali, Torre'nin Kompresör Rotası'nın son ip boylarındaki asap bozucu tırmanışlarını şöyle tarif ediyor: “ Zirveye sadece iki ip boyu kala, üstümdeki İngiliz dağcıların düşürdüğü bir buz kütlesi bana çarptı. Bloğun düştüğünü gördüm ve sadece başımı aşağı indirmek için vaktim oldu ve sırtımdan vuruldum. Beş dakikadan fazla bir süre boyunca şokta kaldım. Yarım saat sonra 'devam etmeliyim' diye düşündüm ve devam ettim. Partnerim lider tırmanarak devam etti ve her seferinde 20 santimetre olacak şekilde çok yavaşça ve sadece sol elimi kullanarak jumarlayarak artçı devam ettim. Çok acı vericiydi ama yapmak zorundaydım. Zirveye bu kadar yakınken geri inemezdim. Kornişin çok zor olmayacağını umuyordum sadece. Neyse ki çok kolaydı. Partnerim iyi iz açtı ve sonunda zirveye çıkabildim! Chalten'e döndüğümde, röntgen çektirmek için hastaneye gittim ve bana üç kaburga kemiğimin kırıldığımı ve beş hafta dinlenmem gerektiğini söylediler. Ama Torre'ye tırmandım...”
Kambic-Mali ve Grmorsek, kazadan kısa bir süre sonra, bolttan merdivenin en üst kısmındayken ve hava kararmaya başlarken (Ç.N. Yazarın rotaya bolttan merdiven demesinin sebebi 1970’te rotayı tırmanan Cesare Maestri 400’den fazla bolt çaktığı için rotanın adeta bir bolttan merdivene dönüşmesi.), sabit takozlardan oluşan birkaç metrelik kısmı tırmanmayı es geçerek, önlerinde tırmanan İngiliz ekibin döşediği bir ipi jumarladılar: Bazı dağcılara göre, yaptıkları bu şey Kambic-Mali ve Grmorsek’in tamamen- kadın çıkışını başarma iddialarına gölge düşürüyor .
Ekspedisyon sonrası raporunda Grmovsek şöyle yazıyor: “En nihayetinde başka kadınlarla yaptığım bazı tırmanışlar benim için biraz daha fazla anlam ifade ediyor, çünkü onlarda “hile yok” tu; her şeyi yapmak zorundaydım, tüm sorunları kendim çözmek zorundaydım, böylece kimse tırmanış partnerim tarafından yukarı çekildiğimi söyleyemezdi. Eşit bir kadınla tırmanmak, yapabileceğinin en iyisini sergilemeni ve bunu tamamen tek başına yapmak zorunda kalmanı gerektiren zorlu bir tırmanış yapmak, gerçekten bir mücadele.”
Ünlü Polonyalı alpinist Wanda Rutkiewicz, ilk çıkışların etiği ve tamamen-kadın çıkışı tanımı ile ilgili bir mücadele veriyordu. Matterhorn’un kuzey duvarının ilk tamamen-kadın kış çıkışı sırasında (1978), o ve üç ekip arkadaşı zirveye ulaştı; ancak kısa bir süre sonra helikopterle kurtarıldılar çünkü dağcılardan biri kritik durumdaydı. Rutkiewicz çıkışlarının geçerliliğini sorguladı ve tırmanış camiasında kuşkuyla karşılanacağından korktu.9
Rutkiewicz, on dört 8.000 metrelik zirvenin sekizine çıktı ve 1992'de Kanchenjunga'da ölmeden önce K2'nin ilk kadın tırmanışını yaptı. Himalayalar'daki deneyimlerinden yola çıkarak, erkek Şerpaların yer aldığı bir “kadın ekspediyonunun” meşruiyeti üzerine uzun uzun düşündü. Hint Dağcılık Federasyonu'nun 25. yıldönümünde sunulan ve çokça tartışılan "Himalayalar ve Karakurum'da Kadın Dağcılığı (son 25 yıl)" başlıklı makalesinde şöyle yazdı, “1981'e kadar sekiz bin metrelik zirvelere düzenlenen hiç bir ekspedisyon gerçekten kadın ekspedisyonu değildi, çünkü hepsine Şerpalar da katılmıştı. Şerpalar da dağcı. Karma erkek-kadın ekspedisyonları ile Şerpalar ile yapılan kadın ekspedisyonları arasında neden bir ayrım yapmak gerektiğini anlamıyorum. ”10
Ölümünden sonra 1994 yılında “kadın dağcılığının gelişimindeki ve çeyrek yüzyıldan fazla bir süre boyunca dünyanın en yüksek zirvelerinin keşfindeki cesur, öncü ruhu” için King Albert Mountain Ödülü'ne layık görüldü.11
KADINLARIN AZINLIK OLARAK KALMASINA YOL AÇAN NE?
Her ne kadar örneklerden oluşan uzun bir liste kadınların dünyadaki zor rotalara tırmanabildiklerini kanıtlasa da, hala kaya tırmanış bahçelerinin ötesinde tırmananların yüzdesi nispeten küçük. Günümüzün bazı kadın alpinistlerine bunun nedenini sordum. Cevapları çoğunlukla taşınan ağır yüklere, başarılı rol modelleri görmekteki eksiklik, riskin almanın kabulüne ve anneliğe odaklandı.
Cüsse ve Doğal Beceriler
Patagonya, Pakistan, Kırgızistan, Baffin ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ilk çıkışlar ve ilk kadın çıkışlarının uzun bir listesi olan, 1 metre 67cm lik Steph Davis'i bir zamanlar kendisine mani olduğuna inandığı ağırlık ve cüssenin yarattığı zorluklar artık bezdirmiyor. Sık sık “1 metre 98 cmlik bir dev” olarak tanımladığı kocası Dean Potter ile birlikte tırmanıyor ve Potter için bile zorluklar olduğunu görüyor: “Bence kadınlar taşımanız ve kullanmanız gereken malzemelerin miktarından dolayı ilk başta alpinizm konusunda kısıtlı olduklarını hissedebilirler. Ama Dean ile birlikte tırmanırken bunlar bizi hala sınırlandırıyor. Alpin tırmanışlarda ağırlık taşıma problemi nedeniyle yıllarca fiziksel olarak dezavantajlı hissettikten sonra, sonunda herkesin bununla sınırlı olduğunu fark ettim. Alpinizmde kadınlara özgü belirli bir sınırlayıcı faktör yoktur; bazı kadınlar bazı erkeklerden daha büyük ve güçlüdür. Sonuçta cinsiyete bile dayalı bir şey değil, sadece cüsse ve dayanıklılığa bağlı.”
McNeill şunu ekliyor, “Erkekler gibi yapılmamışız ve bazen olmadığımız şeylere odaklanıyoruz ve bunun bir erkek ler kulübü olduğuna. Nelerde iyi olduğumuza odaklanmalıyız ve tırmanmalıyız çünkü bunu seviyoruz. Bizim yapımız farklı yapılmış. Çoğu zaman sırtımızda erkeklerin taşıyabildiği kadar yük taşıyamayız. Bu olumsuz bir şey değil. Kadınlar olarak yükleri dağıtmak için üç kişilik ekiplerle tırmanmak, ya da “hızlı ve hafif” yaklaşımı benimsemek gibi alternatif yaklaşımlar geliştirmemiz gerekiyor.”
Görüştüğüm birkaç kadın, birçok kadının doğal esneklik ve jimnastik arka planının yardımıyla spor tırmanışta buldukları başarının, onların dikkatini dağıtarak mutlu bir şekilde alçak yerlerde kalmalarına yol açtığını söyledi.
“Kadınların spor tırmanışta parlama şansı erkeklere kıyasla daha fazla; yani, fizyolojik farklılıkları spor tırmanışta başarılı olmaları için onları kısıtlayan şeyle değildir (aslında tam tersidir). Aksine alpin alanda ise belirli bir ağırlık-taşıma ve kaba işçilik gereklidir. ” diye yazdı Cosely bir mailinde. “Lynn Hill ve sonra gelen diğer kişiler gibi rol modelleri, kaya tırmanışında şartların herkes için eşit olduğunu kanıtladılar. Bu yüksek ve zorlu alpin tırmanışlarda daha az belirgindir. ”
Çocuklar
Bir zamanlar tırmanmanın tehlikeli pelvik rahatsızlıklara neden olduğuna ve adet döngüsünü bozduğuna inanılıyordu.12 Neyse ki, bu sadece bir efsaneydi. Ancak, ciddi tırmanıcı kadınlar, tıpkı kariyer sahibi olan kadınlarının yaptığı gibi, hala bebek doğruduktan sonra yaptığı şeyi bırakma durumu (“mommy track”) ile mücadele etmek zorundalar. Birçok hamile kadın için bu seçim, tırmanmak için ya da çocuk doğurmak için olan fırsat pencerelerinin ikisini de, yaptıkları tırmanış stilini de etkiler.
“Kadınların alpinizmde ilerlemesindeki kaçınılmaz sınırlayıcı faktörlerden biri, alpinistlerin otuzlu yaşlarının sonlarında / kırklı yaşlarında formlarının zirvesine ulaşmalarıdır” diyor Davis, 34. “ Dağcılar genellikle yirmili yaşlarında seyahat etmek ve tırmanmak amacıyla [çocuk sahibi olmayı] ertelerler. Otuzlu yaşlarına geldiklerinde ya şimdi ya da asladır. Bildiğim her erkek alpinistin evde bir karısı ve çocukları var gibi görünüyor. Onlar için harika. Evde bir ailenin olmasının avantajlarından faydalanıyorlar ve daha sonra gidip dağlara tırmanıyorlar. Evde kocası ve çocukları olan bir kadın alpinistle hiç karşılaşmadım; bu şekilde işlemiyor çünkü. Örneğin, çocuk sahibi olmayı seçseydim, Dean’in yaşam tarzının bundan etkilenmesi hiç gerekmeyecekti. Ancak benimki tamamen değişecekti. Bu yüzden toplumumuz radikal bir şekilde değişmediği sürece ve benim de evde bir kocam ve çocuğumun olabileceği duruma gelmedikçe, bu her zaman hardcore kadın alpinistlerinin sayısını sınırlandıracak bir şey olacak. ”
Elbette istisnalar var ve akla ünlü İngiliz solo tırmanıcı Alison Hargreaves geliyor. Fakat Hargreaves Birçok kişi tarafından rolleri tersine çevirmesi nedeniyle eleştirildi, 1990'ların başlarında o Everest de dahil olmak üzere dünyanın her yerinde tırmanırken, ev ve küçük çocukları ile kocası ilgilendi. Hargreaves'in nadiren bir ev hayatı oldu. Daha tipik (“tipik” kelimesi onlar için ne kadar geçerliyse) olan ise anneliğin sorumluluklarının tırmanma kariyerlerini önemli ölçüde değiştirdiğini tespit eden Calhoun, Destivelle ve Hill gibi kadınlardır. Dokuz yaşında bir çocuğu olan Calhoun, on yaşında bir çocuğu olan Destivelle, uzun süreliğine evden ayrılmak konusunda isteksizler. Bu arada iki yaşında bir çocuğun annesi olan Hill (44) uzak ve uzun duvar hedeflerine olan ilgisini kaybetti.
Destivelle geçici olarak da olsa aynı fikirde: “Bir projeniz olduğunda, sürekli olarak onu düşünürsünüz; bunu bir çocuk varken yapamazsın. Oğlum biraz daha bağımsız olana kadar tırmanmaya odaklanmak benim için zor. Şu anda ondan ayrılmak ya da evden çok uzaklaşmak istemiyorum.” Destivelle, oğlu biraz büyüdükten sonra tırmanışa dönmeyi bekliyor.
1980'lerde Amerika'nın erkek veya kadın fark etmez en iyi alpinistlerinden biri olarak kabul edilen Catherine Freer, 38 yaşında Mt. Logan’ın Hummingbird Sırtı'nın ikinci çıkışını yapma girişimi sırasında bir çığda ya da çöken bir kornişten dolayı öldü. Freer'in Cholatse'nin kuzey yüzündeki zor bir rotanın ilk tırmanışındaki partneri Renny Jackson, Freer'in “her şeyi yapmak için - hem dağcılık yapmak hem de aile hayatına sahip olmak- yeterli zamanın olmamasına dair şaşkınlığını birçok kere yüksek sesle belirttiğini” hatırlıyor. “Tırmanıcı olarak o zamanlar çoğu erkekten çok daha iyiydi zaten. Doğal olan şey zaten yapıyor olduğu şeyi yapmasının gerektiğiydi sanki.”
Bullard ve Cosley de dahil olmak üzere bazı kadınlar çocuksuz kalmayı seçti. “Bence çocuk sahibi olmak, büyük ekspedisyonlar yapan çoğu kadın için büyük bir sınırlayıcı faktör ve çocuk sahibi olmak istemememin nedenlerinden biri bu” diyor Bullard, 37. “Bence başkasının refahından sorumlu olduğumu bilseydim kendimi tırmanışa veremezdim. Uzakta olmaya da katlanamazdım.”
Riski Kabullenmek
Lynn Hill, kadın dağcılarda erkeklere kıyasla potansiyel annelik ve daha düşük bir risk eşiği arasında bir bağlantı olup olmadığını merak ediyor, birçok elit kadın dağcının olduğunu kabul ettiği bir fark bu.
“Kadınlar daha mantıklıl risk alıcılardır; genellikle gereksiz risk almayı rasyonel bir şekilde reddederler. Tehlikeli bir durumla nasıl başa çıkacağımı biliyorum, ama bana zevk veren şey bu değil - bunu aramıyorum. Birçok erkekten daha temkinli olduğumu biliyorum, ” dedi Hill, solo tırmanmak gibi bir arzusunun olmamasını da işaret ederek. Yorumlarını dikkatli bir şekilde genellemelere dönüştürdü. “Erkeklerin her şeyini riske atma olasılığı daha yüksektir. Bunun kültürel mi yoksa biyolojik bir şey mi olduğunu bilmiyorum. Belki de daha gözden çıkarılabilir hissediyorlardır? ”
Wirtz açıkça şöyle dedi: “Belki kadınlar daha akıllıdır; ne uğruna olursa olsun bir şeyi başarma dürtüsündense yetiştirme içgüdüsüne daha çok sahipler.”
İronik bir şekilde, solo çıkışlarının listesi Alplerin müthiş ünlü kuzey yüzlerinin kış çıkışlarını içeren Destivelle, “korkmaktan ve büyük bir emniyet marjinimin olmamasından nefret ediyorum, ki alpin tırmanışta durum tam da bu: korkacaksın” diye itiraf etti. Solo tırmanışları sırasında içini korkunun kaplayıp kaplamadığını sordum. “Yani, o kadar yüksek düzeylerde kaplamadı,” diye açıkladı. Telefondaki sessizliğimde, ifadesinin kulağa ölümlü bir insanın ağzından çıkamayacak kadar saçma geldiğini anlamış olmalı. “Şey, evet, tamam, buna yüksek bir düzey denilebilir aslında.” İkimiz de güldük.
“Bir genelleme olarak [erkeklerin] daha çok risk alan kişiler oldukları söylenebilir,” diye belirtiyor Kath Pyke, “ve kadınlar genellikle daha temkinlidir.” İngiliz Dağcılık Konseyi'nde 13 (British Mountaineering Council) çalışırken okuduğu araştırma çalışmalarına dikkat çekerek, “kadınlar bunlardan bir şeyler öğrenebilir, bazıları için ise bu içgüdüseldir.”
Ya da kadınlar için kabul edilebilir risk seviyesine dair hala çifte standardın sürdüğü söylenebilir mi? Arlene Blum buna “hayatı riske atmaktansa hayat verdiği varsayılan cinsiyet” demişti 14? Ve bu da nihayetinde çok daha temkinli davranmayı pekiştiriyor olabilir mi?
Karen McNeill ve Sue Nott’ın McKinley Cassin Sırtı tırmanışı bazıları tarafından sınırı çok fazla zorladıkları için eleştirildi. İkili berbat koşullarda tırmandı ve zirvede bir gece geçirmek zorunda kaldı. Abby Watkins, “Eğer tırmananlar erkek olsaydı, bu rotayı tırmanmak için ne kadar ileri gitmiş olduklarına dair daha az spekülasyon olurdu. Bence kadınlar bir dağcılık hedefi için her şeyi riske attığında, toplum onları onaylamıyor, karşı çıkıyor.”
Watkins’in çifte standart önermesi, akla Hargreaves’in 1995 yılında K2’deki ölümünü getiriyor. İki çocuk annesi Hargreaves, ölümünden kısa bir süre önce oksijen tüpü veya Sherpa desteği olmadan Everest’e tırmanmıştı (o zamana kadar sadece Reinhold Messner tarafından 1978'de erişilen bir başarıydı). K2'den sonra, yine oksijen olmadan dünyanın üçüncü en yüksek dağı olan Kangchenjunga'ya tırmanmayı planladı. Hargreaves, küçük çocukları olan bir anne olarak böylesine ciddi tırmanış hedeflerine baş koyduğu için İngiliz medyasındaki birçok kişi tarafından zalimce bir öfkeyle topa tutuldu. Hargreaves'in tek bir yaz döneminde Alpler'deki altı büyük kuzey yüzünün ilk (erkek veya kadın) solo tırmanışlarını yapması dolayısıyla, açılış konuşmacısı olduğu 1994'te Kanada’daki Banff Mountain Film Festivali'nde düzenlenen bir panelde, konuklardan biri seyircileri şu şekilde hatırlıyor: macera peşindeki kadınların olduğu paneli “geçici olarak sabote ettiler” çünkü “Alison'ın iki küçük çocuğun annesi olarak dağ tırmanışına cesaret etmiş olmasından dehşete düşmüşlerdi.”
2003 yılında Climbing dergisinde yayımlanan, Karakurum'da tırmanan kadınların tarihi hakkındaki makalesinde Kitty Calhoun “Bence çifte standart hala var” dedi. “Bir babanın dağcı olması hâla daha kabul edilebilir görünüyor.” 15
Calhoun, alpin alemde payına düşen zorlukları yeterince tecrübe etti, bir partneri bir zamanlar ona “bivak kraliçesi” demişti. 16 “Altından kalkabileceğimden emin olmadığım, teknik olarak zor rotalar beni çekiyor. Tabii ki” diyor“ çığlar da düştü, yiyeceğimizin bittiği zamanlar da oldu. ”
“Bu kıl payı kurtulmalar sizi alpin tırmanışı yeniden gözden geçirmeye hiç itti mi?” diye sordum.
“Hayır, bu sadece hayattaki küçük şeyleri tekrar takdir etmemi sağlıyor – genellikle varlığını kanıksadığımız şeyleri.”
Bir Parantez - Çifte Standart
Birçok kişi çifte standart sorusuna farklı bir açıdan bakar. Orta yaşlı, liberal bir Amerikan Alpine Club yetkilisinden bu makalenin önceki bir taslağı hakkında yorum yapmasını istedim ve bu yorumu makaleye koydum: “Kadınların tırmanışında neden böyle bir çifte standart var? Bu makaledeki her kadını tanıyorum ya da biliyorum. Başarı düzeyleri göz önüne alındığında, eğer bunlar erkek olsalardı, birçoğunun isimlerini duyacağımdan şüpheliyim. Kulağa sert geliyor, ama bu doğru. Dağlarda iyi tekrar çıkışları yapan Amerikalıların yarısının adlarını bilmiyorum. ”
Bu makale için görüşülen kadınların bu ifadeler hakkında ne düşündüklerini merak etmiştim; yetkili adam onların başarıları konusunda şüpheci görünüyordu ve yorumu, kadınların tırmanma çabalarına erkeklerin başarılarına kıyasla nasıl olduklarına bakılmaksızın özel dikkat gösterilmesi gerekip gerekmediği sorusunu gündeme getiriyordu.
Blum, “İnsanları onları öne çıkaran şeyler sayesinde hatırlama eğilimindeyiz. Örneğin, Eric Weinhemayer ve Warren Harding unutulmaz kişiler. Mükemmellik illa ki hatırda kalacak bir şey değildir, çünkü çok sayıda mükemmel dağcı var. İnsanları hatırlamamızı sağlayan şey onların ayırt edici özellikleri. Akla gelen diğer düşünce de, Brezilya'da Brezilyalı dağcıların neler yapabileceği ile, Afrikalı-Amerikalılar Afrikalı-Amerikalıların başarılarıyla ilgileniyorlar, bu nedenle kadınların da kadınların başarılarını takip edip önemsemeleri makul görünüyor.”
Calhoun, karakteristik kibar dürüstlüğüyle şöyle cevapladı: “ Erkekleri ve kadınları ve onların dağlardaki başarılarını karşılaştırmak tamamen dar görüşlülüktür.” "Kimin umrunda? Kadınlar tarafından kadınlar hakkında yazılan makaleleri okumak benim için güzel oluyor, bu kadar basit. Tırmanış yazınında okuduğum neredeyse her şey erkekler tarafından erkekler hakkında yazılıyor.”
Bu makalede, kısmen Calhoun'un ima ettiği nedenlerden dolayı erkeklerin düşüncelerine yer vermekten bilinçli olarak kaçındım. Bununla birlikte, kadın dağcılara yazdığım mail, arkadaşlarıyla paralel bir tartışma yürüten Patagonyalı dağcı Rolando Garibotti'nin posta kutusuna da düştü. Rolo şöyle yazdı: “İlham olmadan hiçbir alanda ilerleme olmaz, bu nedenle dergiler ve diğer yayınlar kadınların faaliyetlerine yer vermezse, bu alanda ilerleme sağlanmasına önayak olunamaz, bu da burada eğer gerekiyorsa çifte standart uygulanmasına olan ihtiyacı ortaya çıkarır. Zaman zaman şaşırsam ya da sinirlensem de, çifte standartların - mesela tamamen kadınlardan oluşan bir ekibin 12 saatlik sıradan bir Nose tırmanışının yayınlanması için kullanılmasını, hiç böyle bir yayımın yapılmamasına tercih ederim. Eşit fırsatlara sahip olmak, rol modelleri karşı cinsin rol modelleriyle karşılaştırınca ne olduğuna bakılmaksızın aynı tür ilham verici rol modellerine sahip olmak anlamına gelmelidir. Bence bu, toplumsal cinsiyet eşitliğini daha da ilerletmek için gerekli bir adım."
“Her sporda erkekler ve kadınlar arasında bir ayrım varsa, neden tırmanışta da olmasın? Cinsiyetler arasında belirgin fiziksel farklılıklar vardır ve son birkaç yüz yıldır insanlar bunu bir gerçek olarak kabul etmişlerdir ve neredeyse her sporda erkek ve kadınların başarıları ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Gelecekte bu belki de sonunda kaybolabilirken, tırmanışta kendimizi süper avangard veya ilerici olarak hayal etmemeli ve koşu gibi sporlardan önce bu tür bir gündemi zorlamaya çalışmamalıyız. Günün kurallarını ve kıstaslarını kullanmalıyız ve erkeklerin ve kadınların spor başarılarını ayrı ayrı kredilendirmek bunlardan biridir. Bunun değişeceği bir zaman gelebilir, ama henüz orada değiliz ve tırmanış yolu gösterecek spor değildir.”
Zamanla Kazanılan Zevk
Büyük soruya geri dönersek Underhill’in o önemli tırmanışının üzerinden bir yüzyılın dörtte üçü geçmişken, sayılarımız neden hala bu kadar az?
Dağlarda tırmanmak uzun duvar tırmanmak gibidir ”diyor Lizzy Scully. “ Çok fazla çalışmak gerekiyor ve bunu uzun yıllar boyunca yapıyor olana kadar aşırı sıkıntılı ve zaman alıcı bir şey. Kadınların erkekler kadar sıkı çalışmadığını söylüyor değilim, belli ki zaten öyle yapıyorlar. Demek istediğim şey sadece büyük alpin rotaları tırmanmak için sıkı çalışmanın zevklerini henüz tamamen keşfetmediler. Dağlarda ‘baya zorlu tırmanışlar’ yapmak gerçekten zordur çünkü kapasitenin çok daha iyi olması ve çok yönlü olmak gerekir. Bu günlerde insanların odağı dağlarda vakit geçirmektense, zor rotalar tırmanmak (bouldering, spor).”
“Bence bir sürü nedenden dolayı kadınların kaya tırmanışının aksine, alpin tırmanışı benimsemeleri daha zor” diye bir sonuca vardı, uzak lokasyonlarda tırmanış hedefleri benimsemiş az sayıda kadından biri olarak Steph Davis. “Alpin tırmanışı düşündüğümde, aşırı ağır çantalar, uykusuzluk, garip ve tehlikeli kar, buz ve kaya, korkunç bir vücut kokusu ve bitkin / sıcak / ıslak / soğuk / korkmuş olmak geliyor aklıma. Çoğu kadının doğasında bu tür şeyleri çekici bulmak yoktur. Alpinizm çok daha fazla deneyim merkezlidir ve sıfır cazibe söz konusudur. Sıkı eğitim, sıkı çalışma, güçlü bir zihin ve herşeye katlanmaya dair istekli olmayı gerektirir. Yine de bahsettiğim bıktırıcı meselelere (ağır çantalar, kokuşma, süründüren bir tırmanış, vb.), ve mevcut toplumumuzun kültürel feminen klişelerine aldırış etmezlerse, kadınların bu konularda fiziksel ve zihinsel olarak olağanüstü başarılı olduğunu söyleyebilirim. (Britney Spears ve Nicole Kidman’da alpinist kumaşı yok.) ”
GELECEK: NE GETİRECEK VE NE KADAR FARKLI OLACAK?
Konuştuğum kadınların çoğununluğunun, yüksek riskli olarak algılanan sporları yapan kadınların sayısının erkeklerin sayısına asla eşit olmayacağına inanmasına rağmen, kadın alpinistlerin akıllarına ne koyarlarsa koysunlar bunu başarabilecekleri ve başaracakları konusunda muazzam bir fikir birliği var.
“Orada daha fazla kadının dağlarda kendileri için liderlik yaptıklarını ve sorumluluk aldıklarını görüyorum,” diyor Abby Watkins. “Bugünlerde büyük bir dağa (ya da büyük kayak turuna ya da büyük kaya ya da buz tırmanışına) katılmaya istekli ve yetenekli ortaklar bulmak daha kolay. Ne kadar başarılı rol modelleri varsa, o kadar fazla genç kadının sporu ciddiye almasına ilham verecek. ”
Birçok kişinin alpinizmin parlak geleceğinde kilit bir isim olarak gördüğü Karen McNeill bana şöyle dedi: “Birtakım büyük değişikliklerin eşiğinde olduğumuza inanıyorum. Ines Papert, bazı büyük alpin rotalara tırmanacak. Bu da diğer kadınları aynı şeyi yapmaya teşvik edecek. Genellikle bunu yapan başka kadınlar görmemiz gerekiyor; işte o zaman yapabileceğimize inanıyoruz. ”
75 yıl sonra, tırmanışta kadınlar hakkında buna benzer bir makalenin odaklanacağı konu ne olur merak ediyorum. Geleceğin en iyi alpinistleri bugünün yıldızlarından herhangi birinden kendilerine ilham veren kişi olarak bahsedecekler mi? Daha hafif ve daha sıcak malzemeler kadınlara özel ihtiyaçları karşılayacak şekilde geliştikçe, bu işi yapabilecek kişilerin sayısı da genişlemeye devam ediyor, kolektif kadın tırmanış tarihimiz de büyümeye devam ediyor, hangi yeni zirvelere ulaşacağız? Erkeksiz tırmanış geleneği, “en cordée féminine” tırmanışında bulunan saf keyif için sürdürülmeye devam edecek mi?
Bilmiyorum elbette. Ama bu soruları keşfetmenin sayısız soğuk ve ıslak bivak, derin parmak jamleri (Ç.N.) çatlak tırmanışında el/parmak sıkıştırma tekniği) gün doğarken çatlayan kar, gün batımındaki kızıl ışığın canlı boyasını içereceğini biliyorum. Sadece binlerce kadın daha bu zevkleri yaşadıktan sonra cevaplar oluşmaya başlayacak. Umarım hepimiz süreçten sonunda ortaya çıkacak sonuç kadar zevk alabiliriz.
Sibylle Hechtel, Gwen Moffat, Eliza Moran, Irena Mrak, and Barbara Washburn’e bana yardımcı olan yorumları ve hikâyeleri için ayrıca teşekkür ederim.
Yazar Hakkında:
Molly Loomis, Idaho'daki Victor'da yaşıyor, ancak yılın çoğunu Amerika Birleşik Devletleri'nin batısında rehberlik yaparak ve eğitim vererek geçiriyor. Şu anda Alpine Ascents International ve NOLS için çalışıyor. Kendisi çok sayıda “en cordée féminine” ekspedisyonuna katıldı, yakın zamanda Anatoli Boukreev Fonu'nun (Anatoli Boukreev Memorial Fund) cömertliğinin sayesinde, tırmanış ve kültürel alışveriş için Kırgızistan'a gitti.
Kaynaklar:
1Underhill, Miriam. Give Me the Hills p. 153.
2By Sir Arnold Lunn in 1957, leading historian of Alpine mountaineering. Brown, Rebecca A. Women on High p. 220.
3Underhill, Miriam. Give Me the Hills p. 144.
4http://outside.away.com/banff/destivelle.html
5DaSilva, Rachel. Leading Out p. 94
6Brown, Rebecca A. Women on High p. 146.
7Brown, Rebecca A. Women on High p. 218.
8Manfrini was indeed the first woman to ascend Cerro Torre, however she did not do any of the leading.
9Birkett, Bill and Bill Peascod. Women Climbing: 200 Years of Achievement p. 135.
10Birkett, Bill and Bill Peascod. Women Climbing: 200 Years of Achievement p. 127.
11www.king-albert-foundation.ch
12Brown, Rebecca A. Women on High p. 40.
13There are many U.S studies and papers such as the “Failing at Fairness” by Myra and David Sadker PhDs, “ Gender Leadership" by Missy White, Reviving Ophelia by Mary Pipher PhD., and many others, backing the research results mentioned by Pyke.
14DaSilva, Rachel. Leading Out p. 8.
15Scully, Lizzy. “In the Footsteps of Fanny: Women in the Karakoram.” Climbing June 2003.
16Waterman, Jonathan. The Education of an Alpinist. Climbing April 1988.