BDK_Banner.jpg

1967 doğumlu Alper Sesli, dağcılığa 1986 yılında, Yıldız Teknik Üniversitesi Dağcılık Kulübü’nde başladı. Takip eden on iki yılda yani 1998 e kadar geçen süre içerisinde yurt içi ve yurt dışında 300’e yakın 3,000 metre üzeri zirve yaptı. Bunlardan yaklaşık 80 tanesi yeni rotaydı. Gerçekleştirdiği bu tırmanışlar Alper’i “ilk çıkış,” “ilk Türk” vb. unvanlarla tanıştırdı.

Türkiye dağcılık tarihinde sponsor takviyeli hayata geçirilen ilk tırmanışlardan bazılarını da Alper Sesli’nin gerçekleştirmiş olması da pek olası. Alper’in verdiği listeye göre bu tırmanışlar şöyle:

• Siyasi Avrupa’nın ve Avrupa Alplerinin en yüksek zirvesi olan Mont Blanc’da ilk Türk Traversi (Mont blanc dut acul, Mont Maudit ve Mont Blanc) - Mont Blanc doğu rotası İlk Türk tırmanış gibi projeleri ROCHE ilaç firmasının Supradyn isimli bir ürünü için kotardık. Çeşitli performans testlerini ve kan örnekleri üzerine çalışmaları da kapsayan bilimsel çerçevede bir spornsorluk idi. 1993’de yapıldı. Doktorlara özel yayınlanan bir dergide bu bilimsel çalışma rapor olarak yayınlandı. Sabah gazetesinde de yazı dizisi olarak okurlarla buluştu.

• Kilimanjaro (5895 metre) – Afrika Kıtasının en yüksek zirvesi. 1995’de, AKSİGORTA ile Risk Yönetimi Ve Riske Karşın Başarı başlıklı bir proje çalışıldı. atv’de ve sabah gazetesinde belgesel ve yazı dizisi oldu.

• Çocuklara dağcılık sporu için özel bir proje gerçekleştirildi. “ALPER ABİ ALP’LERDE” başlıklı bu proje, Milka ile yaptı. Etkinliğin içeriği, markanın “Hammaddesi Alp’lerden Gelen Süt” şeklindeki söylemine de uygun düşüyordu. 17 günde 12 adet 4.000 lik zirve çıkıldı. Takiben, İtalya, İsviçre ve Fransa Alplerinde toplam 19 adet 4.000 metrelik tırmanış tamamlandı. Dört adet donmuş şelale rotası, 17 kaya duvarı ve 13 adet miks alpin rota, 80 güne yayılmış bir proje kapsamında gerçekleştirildi. Ardından okullarda Milka desteğinde slayt gösterileri yapıldı; 22.000 öğrenciye ulaşıldı. atv’de bir belgesel yaptı. İlgili belgesel, 55 ilin yerel kanallarında yayınlandı.

Dağcılık haricinde pek çok başka spora da ilgi duyan Alper Sesli’nin yoğunlaştığı konulardan biri de “arama-kurtarma” idi. AKUT Arama Kurtarma Derneği’nin kurucu üyelerinden olan Alper Sesli, bu alandaki bilgi ve tecrübelerini zaman zaman bağımsız olarak zaman zaman da gönüllü kuruluşlarla paylaşarak eyleme dönüştürdü. Alper uzunca bir süredir de “Türkiye’de Ölümle Sonuçlanan Dağ Kazaları” kapsamında bir veri tabanı oluşturuyor. Bu çalışmasından yola çıkarak, genç dağcılara, yaşanılmış bu üzücü olaylardan ders almaları için her yıl YTUDAK çatısı altında bir sunum gerçekleştiriyor.

Alper Sesli, 1994 yılında, o zamana kadar daha ziyade hobi kıvamında süregelen tüm bu çalışmalarını profesyonel yaşama taşımaya karar verdi; Alper Sesli ve Oral Ülkümen, D.S.M Doğa Sporları Merkezi’ni kurdular. Şirket doğa sporları eğitimiyle başladığı faaliyetlerine zaman içerisinde bungee jumping gibi ekstrem (uç) hizmetlerin yanında, yaşayarak öğrenme temelli açık hava eğitimleri veren, motivasyon etkinlikleri düzenleyen, büyük şirketlere çok geniş bir yelpazeye yayılı özel organizasyonlar gerçekleştiren, dünyanın pek çok yerine turlar götüren bir yapıya kavuştu.

Alper Sesli, bugün “dsm group” olarak anılan şirketin kurucusu olarak iş yaşamını sürdürmekte. Aynı zamanda, dünyalar tatlısı iki erkek çocuklu bir çekirdek ailenin de, aile babası.

Tirmanis.org olarak Alper Sesli’ye üç soru sorduk, üç yanıt aldık. 

Kendisine bizleri kırmayarak sorularımızı yanıtladığı için teşekkür ederiz.

1. Sevgili Alper, sen ülkemizde ilk sponsor destekli tırmanış gerçekleştirenlerden birisin. Ülkemizde olduğu kadar yurt dışında da pek çok tırmanış yapma fırsatı yaratmışsın kendine. Şimdilerde ise başarılı bir işletmeci olarak is yaşamını sürdürüyorsun. D.S.M Doğa Sporları Merkezi adı altında başlayan oluşum bugün “dsm group” olarak hizmet sektöründe görmezden gelinemeyecek kadar önemli bir yer edinmiş durumda. İçinde bulunduğunuz iş kolu sana bugün ülkemizdeki pek çok büyük firma ile çalışma ve bu şirketlerin önemli pozisyonlarındaki pek çok yönetici ile tanışma fırsatı tanıyor. Bu tecrübelerine dayanarak sponsorluk konusuna baktığında, “Büyük ve güçlü şirketler kime ve neden sponsorluk verir?” sorusuna ne yanıt verirsin?

Burak Teşekkürler. Sponsorluk ilişkileri dünya genelinde menajerlik, danışmanlık ve sponsorluk yönetim firmaları üzerinden yürümekte. Bunun dışında düşük yüzdede sporcunun firma ile direk iletişimi mevcut. Sponsorluk ilişkileri ülkemizde ise söz konusu firmaların azlığı ve kurumsal güçlerinin beklentileri karşılamayacak düzeyde olmasından dolayı (Bu, firmaların değil, ülke ekonomisinin ölçeği ile ilintili.) tam tersi olarak sporcu ve firma ya da sporcu ve PR (Public Relations – Halkla İlişkiler ) ajanslarının doğrudan kurduğu iletişim üzerinden yürümekte. Bu bağlamda sponsorluk ve Türkiye konusunu şöyle masaya yatırmak gerekiyor:

Sporcu Kalitesi:

Dünya üzerinde sporcuların birçoğu, yerküreyi ilgilendiren, bir kamuoyu büyüklüğü oluşturan, doğal olarak markanın tüketici ile iletişimini ve tüketicinin markaya olan aidiyetini güçlendiren projelere imza atmakta. Konuya buradan baktığınızda artık birçok yabancı sporcunun sponsoru, genelde sektörel firmalardan oluşmakta. Sektör, ilk büyüme yıllarında finans, teknoloji vb. sektörleri de dâhil edebilmekteydi.

Bu altı çizilmiş durumun bütünü ise, bir etkinlik yönetimi veya sponsorluk yönetimi veya direkt pazarlama olarak algılanmalı. Bunların doğal sonucu olarak da sporcu ve proje kalitesi bir anda çok önem kazanmakta; yoksa proje satmak mümkün değil. Son olimpiyatlarda ülkemizin edindiği tecrübe de bunu gösterdi: Devşirme sporcularımız başarılarını devam ettirebilirken yerli sporcularımız bizlere hayal kırıklığı yaşattı. Proje ne idi? Olimpiyat. Peki, ama nesi eksik kaldı? “Kaliteli Sporcu.” Bu yüzden tüm genç arkadaşlarıma şunu tavsiye ediyorum: ”Projeleriniz ulusal bağlamda bile ses getirecek düzeyde olmalı ve siz de bu projenin arkasını dolduracak düzeyde-projeyi omuzlayacak güçte- bir sporcu olmalısınız.”

Proje Kalitesi:

Eğer medya desteği yaratacak seste bir projeniz yoksa!

Eğer kitlelerin seyredeceği bir projeniz yoksa!

Eğer projenizin, sponsor ile sponsorun ürünlerinin tüketicileriyle ilişkisi ve etkileşimi yoksa! 

Ve eğer sponsorluk ile ilgili yukarıda anlattığım ekstra özel durumlar da yoksa “sponsorluk” çok zor alınabilir.

Medya ne ile ilgilenir? 

İlk Türk, İlk Türkiye Ulusal, İlk insan, İlk kadın, İlk erkek vb. her başlık ilgi çekicidir, medyanın ilgilisi uyandırır. Bir de Ölümler.

Peki, sponsor firma ne ile ilgilenir, neyi sorgular? “Proje benimle uyuyor mu?“ “Destek olup para harcadığımda sonuçları ne olacak?” “Projeyi duyurmak için projenin yapım maliyeti dışında ne kadar harcayacağım?” “Markama ne katacak?” “Bana sıcak satış desteği yaratacak mı?”

Bunlar için kuru kuruya hazırlanmış, içinde CV (özgeçmiş) olan ve “şunları bunları yaptım” anlatımına dayanan projeler, 21. Yüzyılın pazarlamasında artık yer bulmuyor. 

Şimdi, bu ön açıklamaların ardından şöyle toparlayalım konuyu: “İyi proje” ve “iyi sporcu.”

Ayrıca bu ikilinin tüketici ile nasıl iletişim kuracağının pazarlama çalışması kurumlar için kayıtsız şartsız önemli.

Bunun dışındaki projeler ise yetkili yöneticinin o spora olan aşkı, sempatisi ya da şansa oluşan proje destekleri ile gerçekleşebilir.

2. Sence sponsorluk almayı basarmış tırmanıcıların işin ahlaki boyutları açısından dikkat etmeleri gereken noktalar var mı? 

Ahlaki boyut tartışılır ve de her daim her dünya görüşüne göre farklı anlamlar içeren bir başlık. Sporcu şunu sormalı: Ne vaat ettim sponsora? Ne yaptım? Bunlar tamam ise bir problem yok. Fakat doğa sporlarında bu iş masa başındaki gibi kolay değil. Sporcu üzerinde zaten birçok risk var ve bunlara ek olarak birde beklentilerin ve finansın verdiği ek yük mevcut.

Eğer olmayacaksa olmamalı, yaşamı riske etmek üzerine kurulu sponsorluklarda bu iş “risk ticareti” olarak düşünülmeli ve sporcunun bir şeyleri gerçekleştiremeden dönse bile neden gerçekleştiremediği daha önce çok iyi ifade edilmeli sponsora. Yoksa ticaret bu konuda acımasız olabilir ve etik değerler yanılabilir.

3. Dağcılığın “modasının geçtiğine” katılıyor musun? Dağcılığın günümüzdeki popülaritesini göz önünde bulundurduğunda sponsor arayışı içindeki tırmanıcılarımızın bu taleplerini nasıl şekillendirmeleri ve sunmaları yerinde olur? 

İlk soruda belirttiğim üzere dünya’da artık sponsor firmalar, güçlenen sektör markaları durumunda. Bunların fabrika sporcuları ya da ekipleri yani markaya mal edilen isimler. Bu yüzden dünya’da artık çok iyi olmak ve çok iyi işler yapmak lazım. Fakat Türkiye’de bu iş daha kolay çünkü dünyada yapılmış birçok şey bizde henüz yapılmadı. Bu büyük avantaj. Bence Türkiye’de yaşayan her sporcumuz için kapılar açık.