Dağcılığı Neden Bırakıyorlar?
Bu soru, daha çok üniversite kulüplerinde dağcılığa başlayıp, üniversite hayatı boyunca keyifle sürdürüp, mezuniyetten bir süre sonra bırakan ve devam edemeyenleri, dağcılıktan uzaklaşanları kapsıyor. Yoksa bir iki dağa gelip, bir iki kamp yaptıktan sonra, hoşlanmadığı, zevk almadığı, kendine uygun bulmadığı için bırakanları değil.
Tabii bir de daha ileri yaşta, “dağcılık kulüpleri” olarak adlandıran derneklere katılıp, belli bir süre bir takım faaliyetlere gittikten sonra uzaklaşanlar var. Aslında bunların sayıları da binlerle ölçülüyor. Dağcılığı sürdürememe nedenlerinin bir bölümü örtüşse de bu tür kulüp üyelerinin koşullarını farklı bir yazıda incelemek daha iyi olur diye düşünüyorum.
Tekrar üniversite kulüpleri kökenli bırakanlara dönersek, temel olarak mezuniyet ile birlikte kişinin üzerindeki baskılar bir anda katlanarak artıyor. Ortalama bir mezunu ele alırsak, kişi hayatında hiç evlenmemiş ama bir evliliğin nasıl başlatılacağını, nasıl devam ettirileceğini aynı anda hem öğrenmesi hem de başarması gerekiyor.
Hayatında hiç ciddi ve sürekli bir işte çalışmamış ama (önce öyle bir iş bulup) o işte nasıl çalışılacağını, amirleri, iş arkadaşları ile nasıl geçinileceğini aynı anda hem öğrenmesi hem de başarması gerekiyor.
Bir ev kurmak için, ardından gelen çocuk(lar) için hep aynı kalıp geçerli. Başarmaya çalışırken öğrenmek. Gülünç bir benzetme yapmak gerekirse, ilk şoförlük dersinde öğrenciyi direksiyona oturtup, trafiğe çıkarıp bir yandan arabayı kullandırırken bir yandan da ders anlatmak gibi bir durum söz konusu oluyor ve öğrenciden arabayı çarpmaması isteniyor.
Hayatını kurmak için bu kadar çaba sarf eden, okuldan mezun olan dağcığımız, tırmanmayı çok sevdiği için iyice kısılan boş zamanlarında tırmanışlara gitmeye devam ediyor ama her seferinde daha çok zorlanıyor ve “hele şu fazla kilolarımı atayım”, “şu proje bir bitsin”, “Abi, çocuk daha çok küçük, hele bir ele gelsin…” türünden plansız ötelemeler ile aslında bırakmadığını sandığı dağcılığı çok önceden terk etmiş oluyor.
Dağcılığın bu aşamadaki bırakılma nedenlerini dört farklı başlık altında inceleyebiliriz. Bunlar;
A) Türkiye’de dağcılığın maksadını çok aşan ve zarar verici bir zorluk kültürüne evrimleşmiş olması.
B) Mezun, eski dağcının kendisiye ilgili yüksek beklenti ve taleplerinin olması.
C) Mezun, eski dağcının kültürel donanım eksikliği
D) Mezun, eski dağcıyı devam etmesi halinde destekleyecek yardımcı sistemlerin Türkiye’de ya hiç olmamaları ya da çok yetersiz bulunmaları.
A - Türkiye’de dağcılığın maksadını çok aşan ve zarar verici bir zorluk kültürüne evrimleşmiş olması.
A-1) Dağlar
Yurdumuzdaki dağlar, her ülkedeki dağlar için söylenebileceği gibi, kendine has özelliklere sahiptirler. Bu özellikler, dağların jeolojik yapılarından, bulundukları enlemlerin iklimsel özelliklerinden, bulundukları noktaların kendi iç coğrafi koşullarından ve çevredeki faunadan kaynaklanır. Bizim dağlarımızda tırmanılacak ise, yani bizim dağlarımızda bu oyun oynanacak ise, bu özelliklere en uyan yöntemlerin, yaklaşımların ve tekniklerin uygulanması bazen de icat edilmeleri gerekir. Batı Alpler'deki dağcılığı illa da Aladağlar’da ya da Kaçkarların çürük granitlerinde aynen yapmaya çalışmak biraz yanlış olacaktır. Bu yanlış yaklaşımlar için bir dolu başka örnek bulmak da mümkündür. Ancak, bu kısıtların farkına varan yaratıcı bir dağcı için Türkiye binlerce tırmanış rotası sunmaktadır. İşte günümüzde yurdumuzdaki en büyük sorunlardan birisi, belki de en önemli ve en çok zarar vereni, işte bu binlerce, on binlerce rotayı yok sayarak, altimetre okuması hemen ve hızla yükselen, bir dağcılık anlayışının yeni başlayanlara bir şekilde empoze edilmesidir.
Yeni başlayanlara empoze edilen başlangıç ritüeli ve değerler sistemi şuna benzemektedir:
-“Sen hele Uludağ ile bir başla…” (İma edilen: Uludağ bir eğitim sahasıdır. Zaten en yüksek yeri 2500 metredir, ama başlangıç için idare eder)
-“Yürü oradan Hasan’a…” (ima edilen: Hasandağı’ndaki ikinci etkinlikte 3000. Metrenin üzerine bir çık, ama dağa saygı falan duyman gerekmez, o nedenle Hasan diyoruz, dağ bile olduğunu söylemiyoruz)
-“Yap bir Demirkazık…” (İma edilen: şart değil, Eznevit de olabilir. Aladağlar'ı görmende fayda var.)
-“Ver elini Ağrı…” (İma edilen: ne kadar yükseğe çıkarsan o kadar iyi olduğu için Ağrı’yı bir ara step olarak kullanman iyi bir iştir.)
-“Koş Demavend’e…” (İma edilen: Ağrı’dan daha yüksek, dolayısıyla daha önemli bir dağ)
-“Bir de 7000’lik patlattın mı…” (İma edilen: ne kadar yüksek o kadar iyi sloganına devam, herkes 7000'liklere gidiyor zaten. Senin de gitmen gerek.
-“Artık tek gereken, Everest için sponsor bulabilmek…” (İma edilen: ancak gerçek ve saygı duyulan bir dağcı olman için bunu yapman gerekir)
Bu saydığım dağların hiçbir sorunu yok hepsi de gidilesi ve tırmanılası yerler. Sorun böyle bir yaklaşımın, hiçbir alpinizm kültürü vermeden, bu tırmanış denen olayın aslında kişinin kendi ile bir mücadelesi ve kendi zevki olabileceğini anlatmadan, sanki tek gelişme yolu buymuş gibi ortaya konmasından kaynaklanıyor.
A-2) Spor Tırmanış
Spor tırmanış, özellikle de kapalı alanlarda yapılanları, insanların sportif yaşamına çok büyük bir aşama getirmiştir. Kuzey-Batı Avrupa’nın kışın soğuk olan düzlüklerinde insanlar kapalı ve kontrollü ortamlarda isterlerse, her gün, iş çıkışı, tırmanışlarını yaşayabilmekte ve dağcılıklarını, sürdürebilmektedirler. Yurdumuzda da tırmanış duvarlarının sayıları yüzlerle ifade bulmaktadır ve İstanbul gibi en mütevazı tırmanış sahasına bile saatlerce uzakta olan kentlerde bu duvarlara çok büyük görevler düşmektedir. Ancak yurdumuzdaki duvarların çok kötü bir özelliği olarak, uzun, ip emniyetli rotaların neredeyse hepsi, ama hepsi değişik ölçülerde negatif tasarlanmıştır. Yani, bu rotaların herhangi birini, görece kolay olan birini bile çıkmak için oldukça antrenmanlı olmanız ŞARTTIR. Ben biraz denediğim için biliyorum. Bu rotalara ancak düzenli olarak spor tırmanış antrenmanı yapanlar gelebilir, tırmanabilir ve yaptıkları işten keyif alabilirler. Diğerleri ise, içlerinde beş-altı yıl önce üniversite sıralarında XIII’ler IX’lar çıkan ama şu anda evli, işli ve çocuklu olarak bu dereceleri artık göremeyenler, ya da hiç yüksek dereceleri çıkmamış olanlar gelemezler. Zaten çoğu da gelemiyor.
Oysa yurt dışında tırmandığım Almanya, İtalya, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Avustralya’daki kapalı alanlardaki uzun duvarlarda ve özellikle internette araştırdığım tüm diğerlerinde mutlaka çok sayıda doksan derece, hatta pozitif yüzeyler bulunmaktadır. Ve tüm bu tırmanış duvarları, her yaştan, her cinsten, her tırmanış düzeyinden insanlarla, resmen cıvıl cıvıl kaynamaktadır. Yurdumuzda spor tırmanışı iyi bildiğini düşünen uzman tırmanışçılar bir avuç tırmanışçının dışında kimsenin giremeyeceği duvarlar tasarlamış ve Türkiye’de spor tırmanışın bu şekilde gelişeceğini hayal etmişlerdir.
Yüksek dağlardaki ve Spor Tırmanıştaki bu “zorluk” fetişizmini ele aldığımızda yurdumuzdaki dağcılığın devam etmemesi için en büyük “katkı” bana göre bu yaklaşımdan kaynaklanmaktadır.
Şu anda yurdumuzdaki yaygın dağcılık kültürüne göre “bi-şey” olabilmeniz için sanki aşağıdakilerden en az birini (tercihen hepsini) yapmanız ön koşuldur:
-Demirkazık Doğu Duvarı veya muadili bir büyük duvar
-Spor tırmanışta VIII veya daha üstü
-En az bir 7000’lik
Böyle koşullanmış bir dağcılık kültüründe hevesle her başlayan 100 kişiden sadece 1’inin başlangıcından 10 yıl sonra hala dağlara gittiğini görmek şaşırtıcı olmayacaktır.
B - Mezun, eski dağcının kendi ile ilgili yüksek beklenti ve taleplerinin olması.
B-1) Ego
Doug Scott’un gençliğinde yaptığı çok zorlu bazı duvar tırmanışları için kendine sorduğu bir soruyu çok beğenmiştim (Özellikle Baffin Adası duvarları için söylemişti);
“Eğer dünyada kalan son insan olsaydım bu tırmanışları yapar mıydım?” diye sorduktan sonra, “Herhalde yapmazdım” diye cevap vermişti.
Yani, çevreye atacağı havayı, işin gururunu, dağcılık camiası içinde yer edinme dürtüsünü ve sonuç olarak egosunu tamamen kenara koysa o tırmanışları yapmayabileceğini söylemişti.
Hiç kimse bizden egomuzu tam sıfıra getirip tırmanışlar yapmamızı beklememelidir. Hepimizin içinde beğenilmek, başarılı bulunmak, ilerde sözü edilmek dürtüsü vardır ve belli bir doza kadar da gayet hoş bir şeydir, pek bir sakıncası olamaz. Sorun, kendi egosunun dağcının ana motivasyon kaynağı olduğunda ortaya çıkmaktadır. Kendini sadece dağcılıkla ifade edebilen birinden daha tatsız bir kişi olabileceğini düşünemiyorum.
Tam da bu noktada, temel olarak “ego” gücü ile üniversite döneminde çok iyi tırmanışlar yapmış birisi o günler geçtikten sonra tekrar aynı seviyeyi tutturmakta gittikçe zorlanmaya başladığında, doğal olarak büyük bir hayal kırıklığı içine düşecektir. Kendi bedeninden talep ettikleri ile yaşamın günlük gerçekleri gittikçe daha sert çatışmaya girdikçe dağcılığın bırakılması ve yeni yaşamın getirdiği başka tür “ego” pompalayıcıların (pahalı bir arabaya sahip olmak gibi) devreye girmesi söz konusu olacaktır.
B-2) 25-35 Yaş Süreci
Herkes için bir miktar değişse de, okul sonrası 25–35 yaş arası, insanın hayatını kuracağı esas dönemdir. Bu dönemde yaşam enerjisinin büyük bir kısmını, kurduğu ailesine ve işine ayırması esas yapması gerekendir. Bu dönem için dağcının en temel hedefi bu dönemin sonuna ulaştığında, yani hayatını mantıklı bir dengeye kavuşturduğunda, “dağılmamış” artık “tırmanamaz” hale gelmemiş olmaktır. Bunu yapabilmesi için yukarıda sözünü ettiğim kolay tırmanış parkurlarının varlığı çok faydalı olacaktır. Ayrıca kişinin sporu, dozunu fazla arttırmamak şartı ile hayatın içine monte etmesi zorunludur. Burada “hayatın içine monte etmek” derken neleri kastettiğim, başlı başına bir yazı konusunudur.
25–35 yaş döneminin hakkı verildikten sonra insan dağlara ve tırmanmaya biraz daha fazla enerji ve vakit ayırabilmeye başlamaktadır ve daha kaliteli işleri bitirebilmektedir. Sonuç olarak söylemek gerekirse okul sonrası en önemli dağcılık hedefi, tamamen dağılmadan bu kuruluş döneminin sonuna ulaşabilmek olmalıdır ve bu yeterince iddialı ve zor bir hedeftir.
C - Mezun, eski dağcının kültürel donanım eksikliği
Dağcıları dağlardan uzaklaşmalarında bu işin geri planı ve insan yaşamına etkileri hakkında fazla bilgili olmamaları da rol oynamaktadır.
C-1) Dağcılık Edebiyatı
Dağcılık edebiyatını hiç okumadan bu eylemi ömür boyu sürdürmenin mümkün olmadığına inanıyorum. Sadece son dönemin ünlü şampiyonlarını değil (özellikle de onları değil), eski dönemlerdeki daha az sponsorlu ama daha fazla dağ sevgisi taşıyanların yazdıkları insana çok büyük bir vizyon sağlamaktadır ve farklı kişilerden okuyacağı farklı yaklaşımlar arasından kendine en uygun dağcılık sentezini yaratmasını kolaylaştıracağı söylenebilir. Eğer kişinin yabancı dili varsa sonsuz bir kaynak bulunmaktadır. Yoksa bile, şu anda yayınlanmış Türkçe kitaplar ve açık duran web sitelerinde epeyce okunacak eser durmaktadır ve yeni başlayan birisi için fazlası ile yeterlidir.
Sağlıklı bir dağcılık vizyonuna sahip olmak ise ilerleyen yaş ve değişen yaşam koşullarına uyum sağlayarak, bu sporu sürdürebilmemiz için en önemli koşullardan birisidir.
C-2) Projelere Sahip Olmak
Dağcı bir dağa gitti, keyif aldı, döndü, geldi.
Yeniden dağa gitmesini ne sağlayacak?
Ona tekrar çantasını toplayıp yollara düşmesi için gereken motivasyon nereden gelecek?
İş güç sahibi, ailesi olan ve büyük duvarları çıkacak düzeyde de tekniği ve isteği olmayan birini düşünün. Formu fena değil, klasik rotalarından Aladağlar’da pek çok zirveyi yapmış, aslında hepsini tamamlamış. Şimdilerde tekrarlara başlamış. Yani, yeniden Kaldı, yeniden Alaca vs… Aldığı zevk ve heyecan her tekrarda biraz daha azalıyor. Yakında üçüncü kez çıkılacak Demirkazık klasik rotasının vereceği zevk külfetine değmeyecek.
Bu insanlara projeler, yani bir gidişte bitmeyecek kadar uzun soluklu aktiviteler önerebilirim. Aladağlar’ın 3000 metre üzerinde tüm zirvelerine çıkmak böyle bir proje olabileceği gibi. Kimsenin gitmediği bölgelerde yeni tırmanış imkanları araştırmak, Hasandağı’nda on farklı tırmanış rotası bulmak ve yapmak, Orta Toroslar'ın tamamını yürümek, Aladağları Batı’dan doğuya değil de, kuzeyden güneye transını gerçekleştirmek gibi çok farklı, uzun yıllara yayılabilecek, üretici olabilecek ve her bir dağdan dönüşte, bir sonraki hedefin ne olacağı kendiliğinden ortaya çıkacağı bir yaklaşım çok faydalı olacaktır.
D - Mezun, eski dağcıyı devam etmesi halinde destekleyecek yardımcı sistemlerin Türkiye’de ya hiç olmamaları ya da çok yetersiz bulunmaları.
Yaşı ilerleyen ve gittikçe üniversite dönemindeki kendine daha az benzeyen dağcıyı dağlara gönderebilmek için gelişmiş ülkelerde bir dolu destek sistemi devrededir ve varlıkları her şeyi değiştirmektedir. Bunları sırasıyla saymak gerekirse,
D-1) Partner Eksikliği
Dağcılığın en güzel şekli, iyi anlaşılan bir ya da birkaç partnerle, zaman içinde birlikte gelişerek yapılabilir. Ancak okul bittikten ve okul sırasında aynı koşullarda yaşayan insanların yaşam biçimleri yavaş yavaş birbirinden ayrıldıktan sonra artık insanlar birlikte tırmanamaz hale gelmektedir. Bu da kişinin güvendiği partnerinden kopmasını getirir. Dağlardan alınan keyfi önemli ölçüde azaltacak nedenlerden birisidir. Bu durum epey insan için dağlardan uzaklaşmanın nedenlerinden birisidir.
Bu konuya en iyi çözüm aslında dernek statüsündeki, semt dağcılık kulüplerinden gelebilirdi, eğer bu kulüpler üyeleri için sadece birer bilgi / deneyim ve dağa birlikte gidilecek partner havuzu olarak organize olabilselerdi. Gözlediğim kadarıyla şu andaki yetişkin kulüplerinin önemli bir bölümü tamamen başka hedeflerle faaliyet göstermektedirler.
D-2) Kolay Tırmanış Rotaları konusunda teşvik eden, bilgi veren yayınların olmaması
Batı dağcılık mağazalarına giderseniz dükkanın önemli bir bölümünün kitaplara ayrılmış olduğunu ve bu kitapların içinde “basit” tırmanış, yürüyüş rehber kitaplarının önemli bir yer tuttuğunu fark edersiniz. İşi başından aşkın, zaten formunun büyük bir bölümünü yitirmiş ama dağlarda olmanın, tırmanmanın keyfini unutmamış büyük kitleler için bu rehberler hem okuyarak hayal kurmalarına (zihinsel olarak hazırlanmalarına) hem de ellerinde kalan fiziksel imkanları ile “başarılı” etkinlikler yapmalarına yardım ederler. Dağcılığın geniş kitlelere yayılması konusundaki etkileri çok ama çok önemlidir. Türkiye’deki küçük bir örneğini Burdur’un Ağlasun ilçesi civarındaki birkaç rota için ben hazırlamıştım, pdf’ini internetten indirmek mümkündür (*).
D-3) Kolaylaştırılmış Duvar Rotalarının Olmaması – Via Ferratalar
Boşluk korkusu insanın en temel korkularından birisidir (örümcek korkusu gibi). Pek çok insan bu nedenle kendilerine güvenip bir türlü duvar rotalarına geçemezler. Via Ferratalar ise duvarlarda sabit döşenmiş çelik telleri ile yeterince güven sağlayıp, pek çoğumuz için imkansız olacak dik yüzeylerin tırmanılmalarını sağlamaktadır. Fransa ve İtalya’da yirmiden fazla bu tür rota tırmandığım için ne kadar geliştirici olduklarını gördüm. Ayrıca bu tür tırmanışlarda boşluk ile barışıp, klasik duvarlara da kendini yetiştirmek pek ala mümkün olabilir. İnsanların dağcılık içinde kalmalarında temel motivasyonu sağlayabilirler.
D-4) Kolay ve Uzun Boltlu Rotaların Olmaması
İnsanı dağcılığın duvar çıkışlarına hazırlayabilecek ve kendi başına son derece zevkli tırmanış imkanları bu şekilde elde edilebilmektedir. III+, IV, VI+ uzun boltlu duvar rotalarının olması duvara girebilen sporcu sayısını büyük ölçüde arttıracaktır. Bu tür rotalar eski formunun uzağında olan eski sporcuların kopmamalarını, yenilerin de dağcılığa gelmelerini kolaylaştıracaktır. Ayrıca yepyeni insanların da dağcılığa katılmalarına yardımcı olacaktır. Bunun yurdumuzdaki çok küçük bir örneği Geyve Halk Ekmek’teki iki ip boyu olan rota ve onun gördüğü geniş ilgidir.
D-5) Alpin Rehberlerin Olmaması
Alpin rehberler, herkesin bildiği gibi, parayla tutulur ve birlikte tırmanılır. Rehber rotayı gösterir, lider gider, müşterisi de peşinden tırmanır. Herkesin bilmediği ise rehberin sadece iyi tırmanan, sadece Alp dağlarının gerektirdiği pek çok bilgiye sahip kişiler olmadıklarıdır. Nasıl ki fizik konusunu çok iyi bilen birisi bir liseye fizik hocası atanamıyor ve ondan toplam 11 adet formasyon dersinin tamamlanması isteniyorsa, Alpin rehberlerin önemli bir görevi de müşterisinin ruh haline göre onu yönlendirmek ve zihinsel olarak çıkışı başarabilmesini sağlamaktır. Cortina’da tuttuğum rehberim davranışları ile beni yapacağımız üç mütevazı duvar tırmanışına çok iyi hazırlamış ve günün sonunda yorgun ama çok mutlu bir şekilde geri gelmemi sağlamıştı. Eğer bir daha gidebilseydim 450 metrelik IV+ bir duvara birlikte girecektik. Böyle bir kurum bazı bölgelerde bulunursa, çok farklı kesimden “eski dağcılar” ve yeni başlayanların dağlara ve görece teknik tırmanışlara yönelmesi mümkün olacaktır.
D-6) Dağ Evlerinin Yeterince Olmaması:
Türkiye’de her uygulamanın canı çıkarıldığı ve yanlış kullanımlar çok sayıda olduğu için dağ evleri dendiğinde herkesin tüyleri haklı olarak diken diken olmaktadır. Ama Alplerdeki ve pek çok başka dağ bölgesinde dağcılığın yapılabilmesi için en önemli destek stratejik noktalarda kurulmuş dağ evlerinden gelmektedir. 40 yaşını aşmış birisinin sırtında 23 kg kamp yüküyle 3100 metreye tırmanması, aynı yükseklikteki bir dağ evine 9 kg yükle tırmanmasından çok daha yorucudur ve bu durum ertesi gün yapılacak tırmanışın şansına ciddi bir şekilde etki etmektedir.
SONUÇ
Yukarıda saydığımız eksiklikler, dağcılık camiasının yanlış yönlendirmeleri ve kişinin kendini geliştirmede yetersiz kalması giderilmedikçe, dağcılık yapan insanların sayısında önemli bir artış beklemek hayal olarak kalacaktır.
(*)http://www.tursaga.com/usrfiles/files/yayinlar/aglasun_yuruyus_tr.pdf
Haldun Aydıngün
İletişim:
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.